Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı Bölüm 07 İstiklal Savaşı'nda Ali Fuat Cebesoy ve Mehmet Ali Bey ATIN TERKİSİNE ATLA...
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı
Bölüm
07
ATIN TERKİSİNE ATLAYIP GİDEYİM Mİ?
Mustafa Kemâl,
İstanbul'da kalması çok tehlikeli olmasına rağmen ya kabinede bir görev almayı
ya da Anadolu'ya resmi bir görevle gönderilmeyi bekliyordu. Yusuf Hikmet Bayur'un
anlatımına göre Mustafa Kemal İki buçuk ay önce Maraşal Allenby'’in uygun
görmesi ile Ali İhsan Paşa'dan boşalan 6. kolordu komutanlığına tayin edilmiş
ancak kabul etmemişti. Mustafa Kemal Anadolu'ya geçiş planları ve çalışmaları
yapmakla birlikte o sıralarda İstanbul'da kalarak kurtuluş için bir takım
çareler bulacağına inanıyordu.[1] (Y.Hikmet
bayur. Atatürk s.2599) Aynı konuyu Atatürk Falih Rıfkı Atay'a da
anlatmıştır.[2] (Falih Rıfkı Atay atatürk'ün
bana anlattıkları s.103)
Ancak Mustafa
Kemal artık İstanbul'da kurtuluş imkânının olmadığını anlamış ve Anadolu'ya
resmi bir yetki ile gitmek için faaliyetlere girişmiştir. [3] (Erich Jan
Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, (Çev. Nüzhet Salihoğlu), İstanbul
1987,s.193-194. Lord Knross, Atatürk,s.236.)
Nitekim
Genelkurmay Başkanı Diyarbekirli Kazım (İnanç) Paşa'ya mümkün olduğunca geniş
yetkiler bulunan bir talimat hazırlatırken [4] (Atatürk
Ansiklopedisi 6. Cilt s.243)
Kazım Paşa'ya
"Her ne sebeb veya maksatla, beni İstanbul'dan uzaklaştırmak için bir vesile aramışlar ve bu memuriyeti bulmuşlar. Ben zaten şu veya bu suretle Anadolu'ya geçmek için fırsat arıyordum" der. [5] (Sina Akişin İstanbul hükümetleri ve Milli Mücadele s. 281)
Mustafa Kemal
İstanbul'da rahatsız ve huzursuz idi. [6] ( Sabahattin
Selek, M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya Gönderilmesi, Anadolu ihtilali, Burçak
Yayınevi, Belgeler ve Araştırmalar Dizisi, 4. Baskı, İstanbul Matbaası, 1968,
s. 205) 15 Ocak 1919'da Mustafa
Kemal, Albay İsmet'i Şişli'deki evine davet ederek bir görüşme yapar. Ona
"Hiç bir sıfat ve selahiyet sahibi olmaksızın Anadolu'ya geçmek ve orada milleti uyandıracak kurtuluş çarelerini aramak için en kolay yol hangisi olabilir" der.
Nitekim Mustafa
Kemal'in yakın arkadaşı İsmet İnönü de hatıralarında bu durumu doğrular ve :
"…Aylardan beri devam eden siyasi çalışmalar artık sona ermiş, başka çare olmadığından Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya gitmeye karar vermişti." [7] (İsmet İnönü, Hatırlara, C.I, İstanbul 1985,s.176; Ayrıca bk. Tarih IV, İstanbul 1931.s.26.)
Ali Fuat
Cebesoy Anılarında Şöyle yazıyor:"1919 Şubat ayının sonu:
Mustafa Kemal Paşa'nın evine son defa gitmiştim. Beni karşılarken "Rauf Bey'i de çağırmıştım" dedi. Akşam yemeğinden sonra saatlerce konuştuk. Kemal Paşa eğer bir vazifeye kendisini tayin ettiremezse, Anadolu'da en itimad ettiği bir kumandanın yanına gideceğini ve ilk defa işe oradan başlıyacağını söylüyordu. "Paşam ben ve kolordum emrinizdedir" dedi. Mavi gözlerinin nasıl bir ışıkla parıldadığını tarif edemem.Yerinden kalkıp hararetle elimi sıktı. “Beraber çalışağız Fuad" dedi.
Albay Refet Bele Şişlideki evi
ziyaretinde Atatürk kendisine
"Atın terkisine atlayıp gideyim mi?"
Anadolu'da yeni
bir devlet kurulması fikrinin ilk defa nerede ve nasıl cereyan ettiğini Ali
Fuat Cebesoy başka bir belgede şöyle açıklıyor
"Anadolu Milli Hareketinin esaslarını Mustafa Kemal Paşa'nın Şişlideki evinde yalnız ikimiz hazırlamıştık. Bazen Rauf Orbay ile birlikte üçlü görüşmeler yapmıştık. Toplantılara gelen bir çok zevat vardı. Ancak onlara yapacağımız işten söz etmedik." [9] (Paşa'nın Şevket Süreyya Aydemir'e 27/4/1960 tarihli mektubundan Tek Adam)
ALİ FUAT CEBESOY VE MEHMET ALİ BEY
Damat Ferit
Paşa, Padişah'ın adamı, hürriyet ve İtilâf fırkasının başı, söz sahibi ve
iktidarın reisi olduğu gibi, dahiliye nazırı Mehmet Ali Bey de Hürriyet ve
İtilaf Fırkasının kuvvetli ve efendilerince güvenilen bir azasıydı. Mustafa
Kemâl'in Anadolu'ya gönderilişi, kaderin Mustafa Kemâl'i Ali Fuat Cebesoy
vasıtasıyla Mehmet Ali Bey'in karşısına çıkarmasından kaynaklanmıştır. [10] (Yakın
Tarihiimz, s. 154; Jaeschke, s. 101; Kinross, s.235; Uluğ, s. 35; Ahmet Emin
Yalman - Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, I/30).
Mehmet Ali Bey, M. Kemal'in arkadaşı Ali Fuat
Paşa'nın yakınıydı. Mustafa Kemal'in Anadolu'ya resmi bir görev ile geçmesi
hususunda çözüm aranırken, Ali Fuat Paşa ve Babası İsmail Fazıl Paşa Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ile bir ön
görüşme yapma ve onu ikna etme fırsatı buldular. [11] (Yakın Tarihiimz, s. 154; Jaeschke, s. 101;
Kinross, s.235; Uluğ, s. 35; Ahmet Emin Yalman - Yakın Tarihte Gördüklerim ve
Geçirdiklerim, I/30.)
Ali Fuat
Cebesoy hatıralarında bu durumu şöyle anlatıyor:
"Pek iyi hatırlamıyorum, ya bir tesadüf
eseri olarak veyahut babamın ricası üzerine Mehmet Ali Bey o gün de bize gelmişti.
Konuşmalarımız uzun sürmüştü. Babama anlattıklarımı ona da tekrarlamıştım.
Muhatabımız İttihatçıları en şiddetli bir lisan ile tenkit etmekle beraber
itidali de elden bırakmıyordu. Tevfik Paşa kabinesinden şikayetçi idi. Amma bi
taraf bir kabineden ziyade Hürriyet ve İtilaf Fırkasına dayanan bir hükümet
istiyordu. O zaman işlerin daha iyi idare edileceğine kani idi. Ben dilimin
döndüğü kadar birlik ve beraberlikten bahsettim. Ancak bu sayede bir milli
mukavemetin yaratılabileceğini, aksi
takdirde galip devletlerin biz birbirimizi yerken esasen riayet etmedikleri
mütareke hükümlerini büsbütün dinlemeyeceklerini, bizi yere vurmak için akla
hayale gelmeyen taleplerin ileri sürüleceğini söyledim. Ordunun terhisi
aleyhinde bulundum, sözlerimi makul karşıladı. [12]( General Ali
Fuat Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyatı İstanbul, 1953, s. 34)
" Beraberlik elzemdir.”
Dedi. Bir
ara söz Mustafa Kemal Paşaya intikal etti .Mehmet Ali Bey, Paşayı şahsen
tanımamakla beraber hakkında çok şey
işitmişti. İyi bir intibaı vardı.
"Genç, zeki ve enerjik bir kumandan olduğunu söylüyorlar, veliahtlığı sırasında zatı şahane ile beraber Almanya'ya seyahat ettiği için ona da yabancı değil, siz ne düşünüyorsunuz?”
Tereddütsüz cevap verdim:
“ Mustafa Kemal Paşa, benim gerek Mektebi Harbiye'de ve gerekse Erkânı Harbiye mektebinde sınıf arkadaşım idi. Harbin en karanlık ve buhranlı günlerini beraber geçirdik. Buyurduğunuz gibi zeki, enerjik ve aynı zanda memleketini seven vatansever bir zattır. Kendisine faal bir vazife verilmesi memleketin nef'inedir.”
Mehmet Ali Bey, ufak bir tereddütten sonra
sordu:
“ Fakat ittihatçıdır, diyorlar doğru mu?”
Biraz
evvel birlik ve beraberlikten bahsetmiştik, bunu makul karşılamıştınız
beyefendi.
Evet
amma…
Kat'i teminat vermek lazımdı.
“Mustafa Kemal Paşa İttihatçı değildir. Harp esnasında ve hatta daha evvel Enver Paşa ile olan mücadeleleri bunu ispata kafidir zannederim.” “Evet ben de işitmiştim.”
Mülakatımız hep bu mevzu üzerinde dönüp
dolaşmıştı. Babam da benim tarafımdan çıkmış, oğlunun müstakbel kayınpederini
beraberce iknaa çalışmıştık.
“İmkân bulursam Kemal Paşayı kendisine takdim edeceğimi”
söyledim. Nazik bir
zattı.
“ Bu benim için bir şeref olacaktır”, dedi.
Ayrılırken gayet basit bir meseleden
bahsediyormuş gibi Meclisi Mebusan'ın yarın feshedilmesinin muhtemel olduğunu
haber verdi. Bu benim için bir sürprizdi.
Akşama daha çok zaman vardı. Babam istirahat
etmemi söyledi. Hakikaten yorgundum. Hiç olmazsa birkaç saat uyumam dinlenmem
lazımdı. Fakat buna lüzum görmedim. Elbiselerimi değiştirdim, bir an evvel
Mustafa Kemal Paşa ile mülaki olmalı idim.[13]( Ali Fuat
Cebesoy, s. 35)
Kuzguncuktan vapurla Beşiktaşa geçtim.
Dolmabahçe sarayı önünde bekleyen İtilaf devletlerinin harp gemilerin gördüm.
İçime bir hüzün çöktü. Biz dört yıl bunun için mi dövüşmüş, kanımızı dökmüştük.
Sanki mağlubiyetin tek mesulü ben imişim gibi başımı önüme eğdim. Kör olası
talih bizi düşmanlarımızın bu kadar zebunu mu edecekti? Beşiktaş iskelesinden
bir faytona binerek Akaretler Maçka yolu
ile Şişliye çıktım. Bugün Atatürk müzesi olan binanın kapısını çaldım. Kapıyı
açan hizmetçi kıza “Mustafa Kemal
Paşanın evde olup olmadığını” sordum.
Hasta imiş. Adımı söyledikten sonra beni misafir odasına aldı.
“Kendilerine haber vereyim efendim.”diyerek beni yalnız bıraktı. Aradan bir iki
dakika geçti geçmedi, üzerinde kısa bir ropdöşambr olduğu halde Mustafa Kemal
Paşa içeriye girdi.
-“Rahatsız etmedim ya paşam, geçmiş olsun.”
-“Hoş geldin.”
Elimden tutarak beni kendi odasına götürdü.
Solda köşede bir karyola vardı. Yanındaki komodinin üzerinde o günkü İstanbul
gazeteleri duruyordu. Kendisi yatağa oturdu. Ben de karşıdaki koltuğa geçtim.
Rahatsızlığı pek mühim değilmiş. Bir iki güne kadar sokağa çıkabileceklermiş.
Ne zamandan beri İstanbul'da olduğumu sordu. Bu sabah geldiğimi söylediğim
zaman gözleri parladı. İlk ziyaretimin kendisine yapılmış olmasından memnun
kalmıştı. İlk suali babamın ayni oldu:
-“
Anadolu'dan ne haber?”
-“Adana'dan
ayrıldıkları günden aralık ayına kadar Kilikya'da cereyan eden hadiseleri” kısaca anlattıktan sonra “verdiğimiz
müşterek karar mucibince alınan tedbirleri” izah ettim. “Yoldaki müşahedelerimi” tekrarladım. “Anadolu şehirlerindeki anarşiyi” belirten sözlerimi dinlerken
kaşlarını çatıyor:
-“ Bu
hiç iyi değil.”
Diyordu.
Mehmet Ali Beyle yaptığımız görüşmeyi çok
mühim bulmuştu. İyileşir iyileşmez Kuzguncuğa gelecek tanışacaklardı. Kendisi
de İstanbul'daki temasları ve payitahtın ahvali hakkında malumat verdi. Ahmet
İzzet Paşayı ikinci defa sadaret makamına getirmek maksadıyla sarf ettiği gayretler
boşa çıkmıştı. Tevfik Paşa riyasetindeki kabineye itimat etmeyecekleri vaadinde
bulunan bazı mebuslar, hükümet programının okunduğu gün tenkit etmek şöyle
dursun ağızlarını bile açmamışlardı. Hükümet zayıf, zatı şahane mütereddit.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası vaziyete hakimdi. yeni kurulan İngiliz Muhipleri
emniyeti menfi bir rol oynuyordu. Bununla beraber bazı hamiyetli şahsiyetler
memleketin felakete sürüklenmesini önleyecek çareler arıyorlardı. Vaziyet ne
kadar karanlık olursa olsun istikbalden asla ümit kesilemezdi.[14]( Ali Fuat
Cebesoy, s. 36)
Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul'da
yaptığımız bu birinci görüşme saatlerce sürmüştü. Akşam yemeğini beraber yemiş,
o gece de kendilerinde misafir kalmıştım. Bütün hadiseleri birer birer gözden
geçirmiş ve şu neticeye varmıştık: Galip devletlerin sözlerinde durmayacakları,
emri vakilerle memleketimizi yer yer işgal edecekleri, mütarekenamenin bilhassa
7 nci maddesini diledikleri gibi ve kendi menfaatlerine göre tefsire tabi
tutacaklarına dair Adana'da varmış olduğumuz müşterek kanaatte hiçbir
değişiklik olmamıştı. Bilakis vaziyet daha da nazikleşmişti. Düşmanlarımız
terhisi çabuklaştırmak, depolarda bulunan silah ve harp malzemesini bir an
evvel ele geçirmek için giriştikleri faaliyetlere hız vermişlerdi. Bu
emellerine nail olduktan sonra bize reva gördükleri korkunç muameleleri belki
de açığa vuracaklardı. Her istediklerini derhal kabul ettirdiklerinden fazla
yüz bulmuşlardı. Zatı şahane ve hükümette düşmanlarımızdan mütareke
hükümlerinin tatbikini aynen istemek cesareti yoktu. Onların atıfetine sığınır
gibi bir tavır takınıyorlardı. İttihatçıdır damgası vurulan idare amirleri
vazifelerinden uzaklaştırılıyor. Yerlerine ehliyetsiz kimseler gönderiliyordu.
Bunlar her arzu edilen şeyi yapıyorlardı. Genç ve muktedir kumandanlar birer
bahane ile kıtalarının başından alınıyordu.
Çıkar yegâne kurtuluş yolu, bir milli mukavemet
hareketi yaratmaktı. Ordu ile millet el ele vermeli ve beraberce hareket etmeli
idi. Bu mukavemetin nasıl yaratılabileceğini şöylece tespit etmiştik:
1 -Terhisi derhal durdurmak.2 -Yurdun müdafaasına en lüzumlu olan silah, cephane ve teçhizatı düşmana vermek.3- Genç ve muktedir kumandanları kıtaları başında bulundurmak. İstanbul'dakileri de Anadolu'ya yollamak.4- Milli mukavemete taraftar idare amirlerinin yerlerinde bırakılmasını temin etmek.5 -Vilayetlerde fırkacılık adı altında yapılan kardeş mücadelesine mani olmak.6- Halkın maneviyatını yükseltmek.
Bu yolu açabilmek için iki mühim meseleyi
halletmek zarureti vardı. Ya kabineyi devirmek, ve yahut milli mukavemete
taraftar bir Harbiye ve Dahiliye Nazırını işbaşına geçirtmek. Birincisi şimdilik
imkânsız gibi görünüyordu. İkincisini halletmeğe çalışacaktık. Mesela Mustafa
Kemal Paşanın Harbiye Nazırlığını deruhte etmeleri pek münasip olurdu. Paşa,
sırf memlekete hizmet etmek bakımından bu vazifeyi memnuniyetle kabul edeceğini
söylüyordu.[15] (Age s. 37)
…Güya İstanbul'a biraz da tedavi için
gelmiştim. Fakat günler geçtiği halde ne doktora gidebilmiş ve ne de hastanenin
kapısından içeriye girmiştim. Bazen sıtma nöbetleri içinde bunaldığım oluyordu.
Aldığım yegane ilaç birkaç kininden ibaretti. Kuzguncuk ile Şişli arasında
mekik dokuyor. Ekseri geceler Mustafa Kemal Paşada misafir kalıyordum.
Arkadaşlar da ayni eve geliyorlar, saatlerce müdavelei efkârda bulunuyorduk.
Babam, Mustafa Kemal Paşa ile tanışmış ve kendisini pek sevmişti.
Paşadaki zekâya hayranım. İnsan konuşurken içi
açılıyor. Diyordu. Mehmet Ali Beyle de temas temin edilmişti. Gününü pek iyi
hatırlamıyorum. Galiba kardeşim Ali Beyin evlenmesinin ikinci veya üçüncü günü
idi. Babam evde bir akşam yemeği tertip emiş, Mustafa Kemal Paşayı da çağırarak
ayni masada ikisini karşılaştırmıştı. Bu buluşma çok faydalı olmuştu. O akşam
tamamen tesirimiz altında kalan Mehmet Ali Bey elinden gelen her türlü yardımı
yapacağını ve fırka erkanını iknaa çalışacağını vaat etmişti. İntihabın
muhakkak surette kendi partileri tarafından kazanılacağını, fakat icap ederse
bundan evvel de iktidara gelebileceklerini söylüyor, Damat Ferit Paşanın daha
şimdiden yakın arkadaşları ile müzakerelerde bulunduğunu haber veriyordu.
Hükümette benim de yer almam muhtemeldir.
Diyordu. Ancak Dahiliye ve Harbiye gibi
mühim nezaretlere fırkanın itimadına mahzar olmuş kimselerin getirileceğini de
başka bir münasebetle hatırlatmıştı.
13 Ocak 1919 da hükümet istifa etmiş,
kabineyi kurmağa tekrar Tevfik Paşa memur edilmişti. Harbiye Nezaretine Yaver
Paşa getirilmiş, Bahriye Nazırı Ali Rıza, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşalar
yerlerinde ipka olunmuş, Evkaf Nazırı İzzet Bey vekaleten Dahiye Nazırlığını
deruhte etmişti. Bu kabine tebeddülü bizim üzerimizde iyi bir tesir
bırakmamıştı. Yeni hükümetin enerjik bir siyaset takip edeceği umulamazdı.
Arkadaşlarla yaptığımız etraflı bir görüşmeden sonra içimizden birinin
padişahla yüz yüze konuşması kararlaştırılmıştı. Memleketin fena durumu münasip
bir lisanla zatı şahaneye anlatılacak, düşmanlarımızın ahitşiken metalibatına
göğüs gerebilecek kimselerin hükümete girmesi rica olunacaktı.
Mustafa Kemal Paşa bu vazifeyi benim yapmamı
münasip gördü:
“ Siz politika hayatının daima dışında kaldınız, sözleriniz tesirli olur. Anadolu'daki vaziyeti izah edersiniz.”
dediler.
Bu fikir diğer arkadaşlarca da kabul
edildiğinden derhal faaliyete geçtik. Seryaver kaymakam Naci Bey vasıtasıyla
bir Cuma selamlığından sonra huzuru şahaneye kabulüm temin olundu ise de,
tesadüfen başka paşaların da bu selamlık resminden sonra huzura girmeleri
yüzünden hünkârla yalnız kalamadık. Yabancıların yanında açılmağa maslahata
uygun bulmadım. Belki de aksi tesir yapardı. Sultan Vahidettin'in huyunu suyunu
bilmiyordum. Bilahare bu karardan vazgeçtik.
Zamanla şu kanaate vardık: Hükümete milli
mukavemet taraftar genç ve enerjik kimselerin getirilmesi işi zannettiğimizden
daha güçtü. Bilhassa Harbiye ve Dahiliye Nezaretlerine Sadrazama ve Padişahın
mutlak itimadına mazhar olan şahsiyetler tayin ediliyordu ve edilecekti. Bunlar
ekseriyetle yaşlı başlı paşalardan seçiliyorlardı. Bu vaziyet karşısında
İstanbul'da mühim işler başarmağa imkan yoktu. Hadiseler bunu açıkça
gösteriyordu. İtilaf devletlerinin İstanbul'daki mümesilleri ile Hürriyet ve
itilaf Fırkası erkanı her gün biraz daha duruma hakim oluyorlardı. Yeni yeni
kararlar almağa ve bunu süratle tatbikat sahasına koymağa mecburduk. Milli
mukavemeti İstanbul'dan değil, Anadolu'dan idare etmenin zarureti aşikardı.
Faaliyetlerimizi bunun etrafında toplamalı idik.
Mustafa Kemal Paşanın Şişlideki evinde
yaptığımız sohbet ve müzakerelerde bunun da kolay olmadığını anlamıştık. Bir
çok yüksek mevki sahibi zevatla görüşülmüş ve konuşulmuştu. İçlerinde yalnız
eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf (Sayın Rauf Orbay), Jandarma Umum Kumandanı
Miralay Refet (Emekli general Sayın Refet Bele) beylerle bazı fırka
kumandanları ve erkanıharp reisleri Anadolu'da bilfiil vazife almağı kabul
etmişlerdi. Diğerleri aynı cesareti gösteremiyorlar, tereddüt ediyorlar, türlü
türlü mütalaalar ileri sürüyorlardı. Milli hudutlarımız içerisinde Türk
istiklalinin tam manasıyla kurtarılması hakkında kati ve isabetli fikir beyan
edemiyorlardı. Bazı yüksek mevki sahibi şahsiyetler arasında içine Arabistan'ı
da alan bir Osmanlı federasyonundan ve bu federasyonun Amerikan ve İngiliz
müzaheret veya mandasıyla yapılmasından bahsetmiş olanlar da vardı. Bu zevatın
düşüncelerine evvela hilafet ve saltanatın muhafaza ve bekası hakim oluyor,
ancak ondan sonra milli menfaatleri düşünebiliyorlardı. Halbuki asıl olan vatan
ve milletti.
En mühim mesele Mustafa Kemal Paşanın milli
davanın temini bakımından üzerine alacağı vazifeye mesnet olabilecek bir
memuriyete tayini idi. Ne yazık ki, o tarihlerde hükümet adamlarında büyük
hizmet ve faaliyetleri ile tanımış olan bu genç kumandanı Anadolu'da mühim bir
işin başına getirebilecek ne bir cesaret görülüyor, ne de bunların muhitinde
böyle bir zattan istifadeyi düşünebilen hamiyetli bir ruh yaşıyordu. Mustafa
Kemal paşa her şeye rağmen kararını vermişti. Şarki ve garbi Anadolu'da
arkadaşlarının hazırlayacağı teşkilat e mukavemetin başına geçecekti. Bir gün
bana:
“Kolorduna ne vakit döneceksin?”
Diye
sormuştu.
“Ne zaman emrederseniz, artık İstanbul'da daha fazla kalmak istemiyorum.”
Cevabını vermiştim. Tedaviyi çoktan
unutmuştum.[16]( Ali Fuat
Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyatı İstanbul, 1953, s. 40)
1919 yılı şubat ayının sonlarında bütün
hazırlıklarımı tamamlamıştım. İstanbul'da yapacak bir işim kalmamıştı, merkezi
Konya Ereğlisi'nde bulunan kolordumun başına dönecektim. İznim de bitmek üzere
idi. Milletimiz hakkındaki güvenimiz günler geçtikçe çoğalmıştı. Bütün
ümitlerimiz onun göstereceği fedakârlık, cesaret ve feragate toplanıyordu. Bu
hususta hiçbir şüphe ve tereddüdümüz kalmamıştı. Var kuvvetimizle Anadolu'da çalışmaya devam etmekte Mustafa Kemal Paşa
ile bir defa daha anlaşmıştık. Kumandanı bulunduğum yirminci kolordu
karargâhının Ankara'ya nakli ile burasının bir mukavemet merkezi yapılmasını kararlaştırdık Paşanın
geniş salahiyetli bir vazife ile Anadolu'ya geçmesine her taraftan
çalışılacaktı. Buna intizaren daha bir müddet İstanbul'da kalacaktı. Anadolu'da
vücuduna ihtiyaç hasıl olduğu aman bir vazife alamamış bile olsa hususi surette
Anadolu'ya geçecek, milli mücadeledeki şerefli mevkiini alacaktı.
Mustafa Kemal Paşanın evine son defa, olarak
gitmiştim. Akşam yemeğini beraber yiyecek, dertleşecektik. Beni karşılarken;
Rauf
Beyi (Sayın Rauf Orbay'ı)da çağırdım.
Demişti. Hüseyin Rauf Beyden saklı hiçbir
şeyimiz yoktu. Bu temiz kalpli vatanperver arkadaşımız bizimle beraberdi. Akşam
yemeğinden sonra saatlerce konuştuk. Kemal Paşa eğer bir vazifeye kendisini
tayin ettiremezse Anadolu'da en itimat ettiği bir kumandanın yanına gideceğin
ve ilk defa işe oradan başlayacağını söylüyordu.
Paşa,
ben ve kolordum daima emrindedir.
Dedim. Mavi gözlerinin nasıl bir ışıkla
parladığını tarif edemem. Yerinden kalkıp hararetle elimi sıkmıştı.
Beraber çalışacağız Fuat!
Rauf Bey de öteden beri İstanbul'da kalmak
niyetinde değildi. Bahriye Miralayı olduğu için Anadolu'da bir vazife tayini
mümkün olamazdı. Yarında tezi yok istida ile müracaat edip tekaütlüğünü
isteyecekti. Bundan sonra da ya Mustafa Kemal Paşa ile beraber ve yahut ondan
bir müddet sonra İstanbul'dan ayrılacaktı. Hareket tarihleri hadiselerin
inkişafını müteakip aralarında kararlaştırılacaktı." [17]( Age s. 40-41)
[1] Y.Hikmet
bayur. Atatürk s.259
[2] Falih Rıfkı
Atay atatürk'ün bana anlattıkları s.103
[3] Erich Jan
Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, (Çev. Nüzhet Salihoğlu), İstanbul
1987,s.193-194. Lord Knross, Atatürk,s.236.
[4] Atatürk
Ansiklopedisi 6. Cilt s.243
[5] Sina Akişin
İstanbul hükümetleri ve Milli Mücadele s. 281
[6] Sabahattin
Selek, M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya Gönderilmesi, Anadolu ihtilali, Burçak
Yayınevi, Belgeler ve Araştırmalar Dizisi, 4. Baskı, İstanbul Matbaası, 1968, s.
205
[7] İsmet İnönü,
Hatırlara, C.I, İstanbul 1985,s.176; Ayrıca bk. Tarih IV, İstanbul 1931.s.26.
[8] Atatürk
Ansiklopedisi c.6.s.10
[9] Paşa'nın
Şevket Süreyya Aydemir'e 27/4/1960 tarihli mektubundan Tek Adam
[10] Yakın
Tarihiimz, s. 154; Jaeschke, s. 101; Kinross, s.235; Uluğ, s. 35; Ahmet Emin
Yalman - Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, I/30.
[11] Yakın
Tarihiimz, s. 154; Jaeschke, s. 101; Kinross, s.235; Uluğ, s. 35; Ahmet Emin
Yalman - Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, I/30.
[12] General Ali Fuat Cebesoy, Mili Mücadele
Hatıraları, Vatan Neşriyatı İstanbul, 1953, s. 34
[13] Ali Fuat Cebesoy, s. 35
[14] Ali Fuat Cebesoy, s. 36
[15] Age s. 37
[16] Ali Fuat
Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyatı İstanbul, 1953, s. 40
[17] Age s. 40-41
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 01 - Hakikat Trenine Takılan Yalan Vagonları- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 02 - Atatürk Samsun'a Neden Gönderildi ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 03 - Mondros Türklerin Ölüm Fermanıydı !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 04 - Milletin Haklarını Kendisinin Araması
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 05 - İstiklal Savaşı Fikri Atatürk'te Ne Zaman Başladı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 06 - İstiklal Savaşı Fikri Kazım Karabekir'den Mi Çıktı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 07 - İstiklal Savaşı'nda Ali Fuat Cebesoy ve Mehmet Ali Bey
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 08 - Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya Gönderilmesi Hazırlıkları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 09 - Mustafa Kemal'e Kimler Yardım Etti ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 10 - Verilen Talimatlar ve Alınan Yetkiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 11 - Damat Ferit Atatürk Görüşmesi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 12 - Ata Samsun'a Çıkıyor !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 13 - İstiklal Savaşı'nı Vahidettin'e Mal Etmek İstiyorlar ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 14 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 1
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 15 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 2
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 16 - Düzmece Nemrut Mustafa Paşa İdamları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 17 - İstiklal Savaşı'nda İstanbul Basını ve İşbirlikçiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 18 - Vahidettin'in Onayladığı İdamlar
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 19 - Fetvalar ve Vahidettin'in Sorumluluğu
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 20 - İstiklal Savaşı'nda Vahidettin İhaneti
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 21 - İstiklal Savaşı'ndaki Vahidettin Yalanları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 22 - İstiklal Savaşı'nda Vatan Haini Portresi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 23 - 25.000 Lira Verildiği İddiası
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 24 - Türk Milletine Olan Nefret
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 25 - Tarih Dergilerinin İddialarına Cevap
COMMENTS