Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı Bölüm 15 Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 2 FAKAT VAHİDETTİN KURTULU...
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı
Bölüm
15
Samsun'a
Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 2
FAKAT
VAHİDETTİN KURTULUŞ SAVAŞINA KATILMAK YERİNE İNGİLİZLERİN HİÇBİR DAHLİ OLMADAN
KUTSAL FETVALAR YAZDIRARAK BUNLARI UÇAKLARLA TRENLERLE ANADOLU'NUN EN ÜCRA
KÖŞELERİNE KADAR DAĞITTIRDI.
ŞEYHÜLİSLAM
HAYDARİZADE İBRAHİM EFENDİ İSTENİLEN FETVAYI VERMEMEK İÇİN İSTİFA EDİP ŞEREFLE
KÖŞESİNE ÇEKİLDİ. VAHİDETTİN, BU TAVIR KARŞISINDA, ŞÖYLE BİR DURUP VİCDANINI
YOKLAYACAĞI YERDE, VAKİT GEÇİRMEDEN İSTENİLEN NİTELİKTE FETVA VERECEK BİR ADAM
ARAMAYA KONULMUŞ. SONUNDA DÜRRİZADE ABDULLAH BULUNMUŞ VE VAHİDETTİN BU
FETVALARI İMZALAMA KARŞILIĞINDA DÜRRİZADE'Yİ ŞEYHÜLİSLAMLIĞA GETİRMİŞTİR.
HAZIRLANAN FETVADA KUVAYI MİLLİYE HAREKETİNE KATILANLARIN KATLİNİN VACİP
OLDUĞUNU İLAN EDEREK, KUVAY-İ İNZİBATİYE'NİN KURULMASINI ONAYLADI VE
ÇAPULCULARINA NİŞAN DAĞITARAK ANADOLU’YU KAN GÖLÜNE ÇEVİRDİ VE MİLLİ MÜCADELEYE
BÜYÜK ZARARLAR VERDİĞİ GİBİ TÜRK ÇOCUKLARININ ÖLÜMÜNE SEBEP OLDU!
VAHİDETTİNCİLER
DÖKÜLEN TÜRK KANLARININ HESABINI VERMEMEK İÇİN "PADİŞAHIN, KUVAYI
MİLLİYECİLER ALEYHİNDEKİ BU FETVA İLE HİÇBİR ALAKASI YOKTUR" DİYORLAR.
NASIL İLGİSİ
OLACAKTI Kİ? "FETVALARI KENDİ YAZIP İMZALAYACAK DEĞİLDİ YA!"
VAHİDETTİN’İN ATATÜRK’Ü SAMSUNA GÖNDERİĞİ
ŞEKLİNDEKİ GERÇEK DIŞI İDDİALARA CEVAP VERMEYE DEVAM EDİYORUZ
Bir takım
meselelerin daha iyi anlaşılması için bir defa daha Mustafa Kemal Paşaya
verilen görevin ne olduğunu açıklamamızda fayda vardır. Mustafa Kemal Paşa'ya
verilen görev onu Anadolu'ya aktarmak için özellikle icat edilmiş bir görev
değildir. Yukarıda ifade ettiğimiz bütün olaylar bunu açıkça göstermektedir.
Ancak tayinin çıkması Mustafa Kemal Paşanın beklediği fırsatı ayağına
getirmiştir.
Daha önce de
belirtildiği gibi, İngiliz şikayetlerini önlemek için aranan adam muktedir ve
güvenilir bir kumandan olmalı idi. Mustafa Kemal Paşa, harp içinde başarı
kazanmış, şöhret yapmış genç kumandanların başında geliyordu. Görevin istediği
birinci vasıf bakımından mükemmel bir aday idi. Genel Kurmay ve Harbiye
Nezareti barajlarını kolayca geçebilirdi. Enver Paşaya ve Almanlara
aleyhtarlığı, bunlarla hiçbir zaman geçinememiş olması da istenilen güveni
veriyordu. Gerek zamanın Hükümeti ve Padişah, gerekse İngilizler, İttihatçılık
ve Alman düşmanlığında ortak bir görüş taşıdıklarından, Mustafa Kemal Paşa
görevin istediği ikinci vasıf bakımından da kusurlu sayılamazdı. Nitekim,
İngilizler Ali İhsan Paşa ve Yakup Şevki Paşa gibi bazı ordu Kumandanlarını iş
başından uzaklaştırdıkları, hatta tevkif ettikleri halde Mustafa Kemal Paşaya
dokunmamışlardı. [1]
Sultan
Vahidettin'in Mustafa Kemal Paşa hakkında kanaati, hiç şüphe yok ki, O'na en az
bu önemli görevin verilmesine müsaade edecek kadar müspet idi. Veliahtlığından
beri tanıdığı fahri yaverinin kabiliyetinden, kendisine olan bağlılığından
şüphe edecek hiçbir sebep yoktu. İkisi de Enver Paşa'yı sevmiyorlardı. Aynı
kimseye karşı duyulan bu ortak his onları az çok birbirine yaklaştırmış
olmalıydı. Kaldı ki, Vahidettin, Mustafa Kemal Paşanın ancak büyük işlerle
tatmin olacak mizacını biliyor ve muhtemelen O'nun şahsında mevcut güçlüklerin
yenilmesinde iki taraf için de kârlı neticeler sağlayacak bir müttefik
görüyordu. Böyle bir yorumda bulunmamızın en önemli sebebi, Mustafa Kemal
Paşanın tayinine ait iradei seniyenin ufak bir tereddüt gösterilmeden derhal
çıkmasıdır.
Gerek Kısakürek
olsun, gerekse Mısırlıoğlu, Göztepe ve Işık olsun, soruna Vahidettin'i aklama
doğrultusunda baktıkları gibi, delil yerine görüşlerini ortaya koyuyorlar.
İddialarını ise belgelemeden yuvarlak sözlerle, ileri sürmektedirler. Belge
olarak sundukları şeylerse şahsi
nitelikli, başından veyahut sonradan Atatürk'e ters düşmüş kişilerin yazılı
hale dahi gelmemiş anıları. Bu kişilerin yazdıkları hiçbir bilimsel değeri
bulunmayan uyduruk ifadelerden ibarettir.
Son onay makamı
saltanat makamı olduğu için M.Kemal'i Anadolu'ya gönderenin Vahidettin olduğu,
hakikat tır. Ancak M.Kemal'i yasal ve amacı belli bir görev için Anadolu'ya
göndermek ile milli bir mücadele açması için göndermek arasında, dağlar kadar
fark bulunmakta olup [2] bu
durum Hakikat trenine takılan yalan vagonlarından başka bir şey değildir.
Vahidettin'in
Mustafa Kemal'i Anadolu'ya Kuvayı Milliye hareketinin lideri olarak göndermek
gibi bir düşüncesi olsaydı görevlendirileceğini M. Kemal'e ve bir takım
kişilere açıkça söyler ve buna göre
planlar yapılırdı M. Kemal'in gizlediğini kabul edelim. Mutlaka Hükümet
üyelerinden ve üst düzeyli kurmay ve görevliler arasında bu sırrın bir tanığı
olurdu. En az bunlar bugün bildiklerini açıklayabilirlerdi. Her şey
Vahidettin'le M. Kemal arasında gizli, iki ikiye geçmedi ya?
Madem böyle bir
görev verilmiştir neden oldukça kısa bir süre sonra geri alınmış daha hareket
başlamadan Askerlikten istifası istenmiş arkasından idam kararı çıkarılmıştır.
Bu da yetmemiş,
Kuvayı Milliye Hareketi Yunan ve İngiliz istilasından daha tehlikeli ilan
edilerek Kutsal Fetvalar yayınlanmış, ülke ateş çemberine çevrilmiş buda
yetmemiş Osmanlının bütün kuvvetleri Aznavur adlı bir devşirme haine teslim
edilmiş, etrafına ne kadar gayri Türk vatan haini varsa toplatılmak suretiyle
ve Türk Milletine saldırtılmıştır?
Padişahçı çevre
Atatürk'ün Vahidettin hakkında olumlu düşündüğünü, Vahidettin'den gelecek için
umut beklenebileceği kanısında olduğunu ileri sürerek; Atatürk'ün şu anısını
aktarırlar:
"Bende oluşan kanı şu idi ki bu adamla kendisini aydınlatmak, yakından ve içten desteklemek koşuluyla kimi işler yapmak imkân dahilindedir." [3]
Atatürk'ün bu
kanaati henüz Vahidettin'in veliahtlık dönemine aittir. Almanya'ya geziye
birlikte giderken bir arayış içerisinde olan M. Kemal, geleceğin padişahını
kendi ölçüleriyle sınavdan geçirmiş ve yurt sorunlarına çekmeye çalışmıştır.
Oldukça "kurnaz" olan Vahdettin, Osmanlı ordusunun bu üstün
kurmayının beğenisini kazanmak için oldukça çaba göstermişti. İlerideki
beklentilerini gerçekleştirebilmek için kendisini böyle bir tutuma zorlamıştı.
Oysa daha
sonraki gelişmeler sonraki gelişmeler karşısında Vahidettin'in gerçek yüzü
ortaya çıktıkça, M. Kemal'in de baştaki kanısı değişmiş ve sonunda Padişah
Vahidettin'i bir "vatan haini"
olarak nitelemişti.
M. Kemal
İstanbul günlerinde Vahidettin hakkındaki kanısını şu sözleriyle dile
getiriyordu:
"…bir mecnunla karşı karşıya bulunduğumu hemen anladım. (…) Bu zavallı yarın Padişah olacaktır. Kendisinden ne beklenebilir?" [4]
Vahidettin hakkındaki güvensizliği şu sözüyle
de açıkça anlaşılır. İkili görüşmelerinde umduğunu bulamadığı için Padişahı "
Hacı sandığımız kişinin koynunda haçı çıkmıştı" [5]
Usta bir taktik
adamı olan M. Kemal toplum dengesinin padişah
halifeden yana olduğu dönemler, padişah
halifeye karşı olmaktan ustalıkla kaçınmış; padişahla "nesnel şartların zorladığı bir
uzlaşma", "ortak düşmana
karşı, ortak amaçları gerçekleştirebilmek için bir birleşme" [7] içerisine girmişti. Mevcut durumun getirdiği
bu davranışa bakarak M. Kemal'in padişah
halife yanlısı olduğunu çıkaramayacağımız gibi, N.F. Kısakürek'in yaptığı gibi padişah lehine bir sonuç da çıkaramayız.
1920'lerin sonlarına dek halifeden saygıyla söz etmeyi sürdürmüştü. Bu tutumu
25.4.1920 tarihli TBMM'nin Ülke Bildirisinde, 26.4.1920 tarihli Sovyet
Rusya'yla emperyalizme karşı ortak hareket etme isteğinde, 28.4.1920 tarihli
padişaha çekilen telde açıkça görülmektedir.[8] M.
Kemal bu tel yazısında şöyle diyordu:
"Kendi hükümetimizin yönetim altında mutsuz ve yoksul yaşamak, yabancı tutsaklığı pahasına elde edeceğimiz huzur ve mutluluktan bin kat üstündür". [9]
Bu sözleriyle
Atatürk, Padişah Vahidettin ve İstanbul Hükümetinin uzlaşmacı ve teslimiyetçi
tutumlarını eleştiriyordu. Bunların yönetiminden yarar gelmeyeceğini belirterek
şöyle diyordu:
"Çoktan köle olduğuna kuşku kalmamış olması gereken Padişah ve Halifenin köleliği ile kazanılabilecek iktidarın iktidarsızlığa örnek olması olağan değil midir?" [10] Bunun sonucudur ki, "halife ve padişahın hükümeti tutsak olmamak isteyen Milleti kendi eliyle bağlayarak düşmanlara teslim etmeye çalışıyor" [11]
Atatürk'ün
Vahidettin'i "hain" olarak
değerlendirmesi mevcut şartların düzelmeye doğru gidişiyle birlikte daha net
bir şekilde ortaya çıktı. Atatürk'ün 1 Kasım 1922 tarihli Saltanatın
kaldırılmasıyla ilgili konuşmasında;
"Padişah
Vahidettin'in saltanat döneminde, Türk Milleti en derin tutsaklık çukuru önüne
getiriliyor. Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının en soylu temsilcisi
olan Türk Milleti bir tekme ile bu çukurun içine yuvarlanmak isteniyor. Fakat
bu tekmeyi vurmak için bir hain, bilinçsiz, anlayışsız bir hain
gerekiyordu"
Ona göre bu Milletin
hükümdar diye, padişah diye, halife diye başında bulundurduğu Vahidettin (…) bu
davranışıyla kendini öldürdü ve temsil eylediği yönetim biçiminin yıkılmasını
zorunlu kıldı. Millet hiçbir zaman bu haince davranışın kurbanı olmaya razı
olamazdı".[13] Atatürk'ün deyişine göre
Artık "Ali'yle Muaviye çağı"da
yaşanacak değildi. [14] Zaten din, "dört halifeden sonra sürekli siyasa aracı, çıkar aracı, baskı
aracı" yapılmıştı. [15] Yani
kurulacak demokratik çağdaş Türkiye'de doğallıkla "Hain" bir padişah
halifeye gerek kalmayacaktı.
ALİ NURİ OKDAY'A GÖRE ATATÜRK'Ü VAHDETTİN
İKNA ETMİŞ!
Necip
Fazıl'ın ortaya çıkardığı [16] bu iddianın sahibi Vahidettin'in yaveri ve
Tevfik Paşa'nın 85 yaşındaki oğlu Ali Nuri Okday'dır,
Necip Fazıl
telefonla randevu alır ve otel dairesinde buluşur. Ali Nuri Okday "16 Mayıs 1919 Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'nın huzura kabul
edilişinden iki saat sonra Başyaver Naci Bey Yaverler odasına geldi ve 'HÜNKAR
M.KEMAL PAŞAYI İKNA EDEBİLDİ!' diye bağırdı Bu haykırış aklımdadır ve ikna
tabiri yerindedir" demiştir(!).
Bu iddia öyle
komik ve öyle hayal oyunu bir iddia ki ne mantığa uyuyor ne gerçeğe ne
olayların akışına ne de belgelere!!!
Yukarıda
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkabilmek için aylarca süren çalışmasını devreye
giren kişileri okudunuz. Mustafa Kemal'in 15 gündür süren tayin işlemleri
bitmiş Mustafa Kemal Annesiyle kız kardeşini Şişlideki evine aldırmış,
Karargâhını Samsun'a gitmek için hazırlamış gemi beklemekte bazı bölge ve
valiliklerle yazışmaları yürütüyor ve az sonra gemiye binip gidecek gemi istim
üstünde ancak Mustafa Kemal halen Samsun'a gitmek istemiyor mızıklanıyormuş? Bu
yaşlılık fantezisini kanıt sayan Vehbi Vakkasoğlu [17] A. Dilipak [18] GRYT
Ansiklopedisi [19] K.Mısırlıoğlu [20]
alternatif tarih yazıcılarımız [21]
olarak sıkılmadan bu komediyi delil olarak milletimize yutturuyorlar.
Üstelik birde
Hayali ikna sahnesi varki evlere şenlik!!!
Bu hayali ikna
sahnesinde Vahidettin azametle haykırıyor, Mustafa Kemal bu devasa adamın
karşısında büzüldükçe büzülüyor (Allah Yarabbi ne günlere kalmışız!!! Tarih
hangi vicdanla hangi ahlak ve edeple böyle tahrif edilebiliyor.. Böyle bir
haksızlığın hatta ahlaksızlığın karşısında hala neden susuluyor. )
Sultan
Vahidettin bu hayal sahnesinde bakınız nasıl kükrüyor :
"Paşa! Türkiye'yi kurtarmak için İstanbul'dan her hangi bir hareket beklemeye imkan yoktur.[22] İstanbul, vatanın kalbi olarak, düşman pençesinin içindedir. Onu ve onunla birlikte top yekün vatanı, vücuttan, vücudun kalbi çevreleyici temel azasından başka hiçbir şey kurtaramaz. O da, imparatorluğun şu anda kalble rabıtaları büsbütün çözülmüş eczasından sonra elde kalan mazlum ve çilekeş anavatandır. Yani Anadolu! Anadolu'ya geçmek ve orada milli bir kıyama (ayaklanmaya) zemin açmak lazımdır. Sizi Anadolu'ya, işte bu milli kıyam zeminini açmanız için gönderiyorum. Düşman kuvvetlerine, hususiyle İngilizlere ve hükümete karşı, gidiş sebebiniz ayrıdır. İşgal kuvvetleri, sizin Samsun'a asayişi iade edeceğiniz ve şarktaki ordu mukavemetini kaldıracağınız kanaatini besleyeceklerdir. Gerçek sebebi yalnız siz ve ben bileceğiz. Milli mukavemet ruhu, Anadolu'nun her yerinde, hissedilir şekilde, parça parça kendini göstermeye başlamıştır. Size düşen iş, bu ruhu büsbütün alevlendirerek, orduyu da içine alan bir daire merkezinde bütünleştirmek ve teşkilatlandırmaktır. Henüz haber almış bulunduğumuza göre Yunanlılar İzmir'i işgale başlamışlardır. Öbür işgal mıntıkaları da malumunuz. Artık Yunanlıya kadar yol veren bu son işgal, eminim ki büyük bir infial ve karşı koyuşa vesile olacaktır. İçinde bulunduğunuz şartlar karşısında, tek merkezli ve yekpare bir mili hareket, üzerimize farzdır. Böyle bir hareketin idaresini, hangi kumandana emanet edebileceğimi uzun uzun düşündüm. Bahanelerin her tarafa emniyet verici en münasibiyle de alakalı makamlara derhal tayininizi irade ettim. Nihayet, taşıdığınızı vasıflar bakımından sizi buldum. Sulh Konferansının hazırlanmakta olduğu şu an, devlet merkezinden gelmeyip de milletten gelen ayarlı bir direnme ise, haklarımızı Konferans masasında daha iyi koruyabilmemiz için ancak göz korkutma planında, o plan taşırılmadıkça, destek teşkil edebilir. Böylece Avrupa, uyumayan, gerekirse istiklali için canını fedaya amade bir millet karısında olduğunu anlar ve şartlarını hafif tutabilir. Yani milli şahlanışın muvaffak olabilmesi için mutlaka, İstanbul, devlet ve Padişah dışında vücut bulması ve düşmanlarımıza azami telaş ve dehşet vermeyecek çapı muhafaza etmesi lazımdır. Hatta bu hareket, bana ve hükümetime aykırı diye de gösterilebilir. Evet paşa, Anadolu'ya, en ince bir sanat, askeri ve mülki idare dehasıyla, işte bu gayeyi gerçekleştirmek üzere geçecek ve Allah'ın inayetiyle muvaffak olacaksınız." [23]
İşte bu hayali
sahneyi okuyan vatansever Müslüman Türk çocukları Vahidettin denen vatan
hainini kahraman kabul ediyorlar.
Tarih tam
tersine çevriliyor Kurtuluş savaşının sevabı Vahidettin'e günahı ise Mustafa
Kemal'e yükleniyor.
Genç bir Türk
paşası ömrünü vatan savunmasına harcıyor, cephelerde bile hastalıklarla
mücadele ediyor genç yaşta hakkın rahmetine kavuşuyor, bir takım ihanet
şebekeleri resmi tarih karşıtı tarih yazıyoruz bahanesi ile tarihi ters yüz
ederek bu temiz Türk evladının verdiği Kutsal savaşı Kurtuluşa engel olan Vatan
hainine mal ediyorlar. Üstelik bu
ihaneti İslam maskesi takarak yapıyorlar!! Bunlar Kıyamete ve Allah'ın
varlığına birliğine ve İlahi adalet gününde yaptıkları bu düzenbazlığın
hesabının kendilerine sorulacağına
inanıyorlar mı acaba? İnansalar bunu yapmazlar!
İşte Milli mücadeleye
bu kadar zarar veren Vahidettin, top yekün milli kurtuluş hareketine temel
teşkil eden fakat tarihi ıstırabından çatlatacak şekilde toprağa gömülen,
gözlere gösterilemeyen ve ancak birkaç faninin ruh mahzeninde gizli kalan bu
telkinlerden sonra M.Kemal Paşaya şu sözü söylüyor:
'Muvaffak ol!'
Padişahın M.
Kemal'e son sözü:
'Size bu büyük davada muvaffak olmanız için kesemden (…) altın veriyorum.’ (N.Fazıl'ın notu : "Tamamiyle tespit edilemeyen bu rakam, bu rivayete göre 30, bir rivayete göre 42, bir rivayete göre de 60 bindir." [24] Ayrıca elinize, teşebbüslerinizde muvaffak olmanız ve gereken itimat ve selahiyeti telkin edebilmeniz için bir de hattı hümayun tutuşturulacaktır. Tarafımdan ayrıca, hatıra kabilinden size bir hediye verecekler (Üzerine Padişahın adına ait ilk harfler işlenmiş olan altın saat.) [25] gidiniz ve vatanı kurtarınız! Artık bu davaya ve onun tatbiki prensibine kanaat getirmiş bulunuyor musunuz?' [26]
M.Kemal Paşa,
eski yaverin 'ikna edildi'
demesinde, Başyaver Naci Beyin de yaverler odasına gelip 'Hünkar M. Kemal Paşayı ikna etti!' diye haykırmasında belirttiği
gibi henüz tereddütlü olduğu besbelli bulunan bu mevzuda, tam bir teslimiyetle
huzurdan ayrılıyor ve bir gün sonra Bandırma vapuruyla Samsun'a hareket
ediyor." (Vahidüddin,.160-163.)
İşte hakikat
trenine takılan yalan vagonlarına en güzel örnek..
Mustafa
Kemal'in Samsun'a gittiği gerçek, Padişahla görüştüğü gerçek ancak
bahsedilenlerin tamamı yalan!
Ali Nuri Bey,
hatırlarsınız, ikna sahnesinin 16 Mayıs Cuma günü geçtiğini iddia etmiş, hatta
bu tarihi kesinleştirmek için hatıra defterine bakmıştır. Ama N.F.Kısakürek
bile, bu Cami mahfilinde bu kadar uzun ve gizli bir konuşma yapılamayacağını
kestirdiğinden, tanığın ifadesini, 6 sayfa sonra kendi değiştiriyor ve
Padişahın M. Kemal'le ikna için 15 Mayıs
Perşembe günü konuştuğunu ve 'M.Kemal'in bir gün sonra Bandırma vapuruyla
Samsun'a hareket ettiğini' yazıyor. (s.163) yani kendi gösterdiği tanığın
ifadesine, kendi itiraz ediyor![27]
M.Kemal'in
Anadolu'ya atanması ve ayrılması sırasında, hem Vahidettin'in sürekli yaveri,
hem Saray Kurmay Başkanı, hem de damadı olan İ.H.Okday, Vahidettin'e elbette
Ali Nuri Beyden daha yakındır ama bu önemli olaydan anılarında hiç söz etmiyor.
Diyelim ki o gün orada değildi, bu yüzden o sahneye tanık olamadı. İ.H.Okday
anılarını 1970'lerin ilk yıllarında yazmıştır. 1970'e kadar, 50 yıldır bu iki
kardeş bir araya gelip de o günleri hiç
konuşmadılar, hiç bilgi alış verişinde bulunmadılar mı? Olay doğru olsa,
anılarında bu konuya değinmez miydi? Üstünde bile durmamış.
Cumhuriyetten
sonra, hanedan mensuplarının çok büyük bir çoğunluğu, hiçbir maceraya
katılmamış, vakâr ve onurunu korumuş, Türkiye, Mustafa Kemal ve rejim aleyhinde
tek söz söylememiştir. [28]
Yalnız bu tavır bile Osmanlı Hanedanına
saygı duymaya yeter.
Osmanlı
Hanedanının son Padişahı Vahidettin de, keşke ve sahiden böyle düşünmüş ve bu
sözleri söylemiş olsaydı.Ama hayali bir sahne ile tarihi tatmin etmek mümkün
değil ki. [29]
Diyelim ki bu
sahne doğru ve Padişah Vatanı kurtarmak istiyor
o zaman neden direneceği anlaşılan 17. Kolordu Komutanı ve İzmir Valisi
Nurettin Paşayı görevden aldı? Neden yerine Kambur İzzet gibi bir İngiliz ajanı
[30] ile Ali Nadir gibi onursuz, pısırık, içi
geçmiş bir paşanın gönderilmesini onayladı?[31]
İzmir'de yaklaşan tehlikeyi haber veren İzmir kurulunu tutamayacağı güzel
vaatlerle avutup uyutarak, neden başından savdı?
Tabii ki
Hükümdar olduğuna göre, Vatanı kurtarmak önce Vahidettin'in üzerine farz idi.
Fakat Vahidettin kurtuluş savaşına katılmak
yerine İngilizlerin hiçbir dahli olmadan Kutsal Fetvalar yazdırarak bunları
Uçaklarla trenlerle Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar dağıttırdı.
Şeyhülislam
Haydarizade İbrahim Efendi istenilen fetvayı vermemek için istifa edip şerefle
köşesine çekildi. Vahidettin, bu tavır karşısında, şöyle bir durup vicdanını
yoklayacağı yerde, vakit geçirmeden istenilen nitelikte fetva verecek bir adam
aramaya konulmuş. Sonunda Dürrizade Abdullah bulunmuş ve Vahidettin bu
fetvaları imzalama karşılığında Dürrizade'yi Şeyhülislamlığa getirmiştir.
Hazırlanan fetvada Kuvayı Milliye hareketine katılanların katlinin vacip
olduğunu ilan ederek, Kuvay-i İnzibatiye'nin kurulmasını onayladı ve
çapulcularına nişan dağıtarak Anadolu’yu kan gölüne çevirdi ve Milli mücadeleye
büyük zararlar verdiği gibi Türk çocuklarının ölümüne sebep oldu!
Vahidettinciler
dökülen Türk kanlarının hesabını vermemek için "Padişahın, Kuvayı
Milliyeciler aleyhindeki bu fetva ile hiçbir alakası yoktur" diyorlar.
Nasıl ilgisi
olacaktı ki? "Fetvaları kendi yazıp imzalayacak değildi ya!"
İmzalayacağı anlaşılan adamı bulmuş
fetva makamına atamış işte. [32]
Tarih önünde, bunun hiç vebali, günahı, sorumluluğu yok mu? Peygamber Efendimiz
diyor ki: "sizin ateşe atılmaya en cüretkârınız, fetvaya en ziyade cüret
göstereninizdir." [33]
İstanbul, Fetvaların
Anadolu'da destek bulması için her türlü işbirliğine girmiş böylece çeşitli
yörelerde Kuvayı Milli Aleyhinde faaliyetler başlamıştır .
Nemrut Mustafa
divanı harbinin verdiği idam kararları neticesinde Büyük kıyımlar yaşandı.
İngiliz Generali Caltrope ve hükümet yetkilileri yoğun bir İttihâtcı avına
girişmişler. Takip'ler Ermenilerin de katılımıyla olanca hızıyla sürmüş; Vali
Reşit Galip, bu duruma dayanamayarak 6 Şubat 1919 tarihinde intihar ederek
yaşamına son vermiştir.
İngilizler
suçlu saydıkları Osmanlı vatandaşlarının isimlerini içine alan ve kara liste denilen bir listeyi,
Ermeni Rum Şubesi ile birlikte hazırlamış ve hükümete teslim etmişlerdi. Bir
önceki yönetimde görevli olmaktan başka hiç bir suçu bulunmayan çoğu günahsız
devlet adamı, Osmanlı Padişahı'nın desteği ve hükümetin girişimiyle
tutuklanmıştı. Ermeni ve Rumlar'a kötü davrandığı öne sürülen Vali ve
kaymakamlar ile Ermeni ve Rum mallarına el koyduğu iddia edilen masum Türk
görevlileri bu harp divanlarında cezalandırılmak istenir. Nitekim sürgüne
gönderilen, Ermeniler'e kötü davrandığı iddia edilen Boğazlıyan Kaymakam'ı
Kemâl, Nisan 1919 da idama mahkum edilir 10 Nisan 1919 da asılır. Tamamıyla
düzmece şahit ve ifâdelerle adeta katledilen bu günahsız yiğit vatan evlâdının
asılması, bütün yurtta millî bir matem olarak kabul edilir. 20 Temmuz'da yine
aynı şekilde Bayburt Kaymakamı Nusret Bey idama mahkum edilir. Durum bütün
yurtta üzüntü ile karşılanır, ancak 5 Ağustos'ta asılmasına kimse engel olamaz.
Bütün yurtta mahkemeler kurulur. Asılan asılanadır. Ne yazık ki Vahidettin
bütün bu idamları gözünü bir saniye bile
kırpmadan onaylar.
Aznavur denen
gayri Türk ve Türk düşmanı alaylı bir serseriyi Türkleri katletme karşılığı
paşa yaptı. 12000 askerden ibaret bir ordu kurmasını sağladı ve büyük
imkânlarla onları donattı. Milliyetçileri ve halkı öldürmesini sağladı.
[1] General
Milne'nin, M. Kemal Paşa Samsun'a gittikten sonra bu tayine karşı menfi tavır
takınmasına ve paşanın geri çağırılması için Harbiye Nezaretine nota vermesine
rağmen, diğer bazı İngiliz mercilerin tayinden daha önce haberdar olduklarını
sanıyoruz.
[2] Mete Tunçay
diyor ki :M.Kemal Paşayı Anadolu'ya gönderenin, padişah Vahidettin ve D.Ferit
hükümeti olduğunda şüphe yok. Ama bunu söylemek başka şeydir, Vahidettin,
M.Kemal'i milli mücadeleyi yapması ve cumhuriyeti kurması için Anadolu'ya
gönderdi gibi abes (saçma) bir tezi savunmak başka bir şeydir. Resmi tarihi
eleştirenler, kendi resmi tarihlerini onun yerine geçirmek istiyorlar."
(16.5.1995, Kanal 6 Pusula programı)
[3] Kısakürek, s.
80 v.d.; Atatürk'ü bu anlatısı için bkz: Bayur, I/138; Mehmet Önder -
Atatürk'ün Almanya Gezisi, s.39.
[4] Atatürk'ün
kendi anlattıkları için bkz. Şapolyo, s. 182; Kısakürek,s.76 v.d.
[5] Şapolyo,.210.
[6] Baki Öz, s. 68
[7] Ömür Sezgin -
Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, s. 14.
[8] Belgeler için
bkz: Sezgin, s. 32 v.d. Akt Baki Öz, s. 68
[9] A.S.D., IV.
305 vd.
[10] Söylev,
I/163.
[11] Söylev,
II/423 Akt Baki Öz, s. 68
[12] Nutuk -
vesikalar. III/1249.
[13] Nutuk -
Vesikalar. III/1249.
[14] Söylev,
II/417.
[15] A.S.D.,
II/147.
[16] Vahidettin
s148-155
[17] Son Bozgun s.130
[18] C.giden yol s.143
[19] 1.c.s.168
[20] Lozan s.106
[21] Turgut Özakman Age . 258
[22] Aman Padişahım, İstanbul gölge
etmesin yeter, başka ihsan istemez!
[23]
N.F.Kısakürek, bu sahneyi uydurduğunu saklamıyor (s.160). Aynı görüşmeyi,
M.Kemal'in anılarından farklı olarak yazıp saptıran ama bunu açıklamayan iki
kişi var: Enver behnan Şapolyo (K. Atatürk ve M.M.Tarihi,s.302) ile Hüsamettin
Ertürk (iki Devrin Perde Arkası, s.3321) Özellikle H.Ertürk'ün anılarında,
birçok yanlış ve apaçık yalan var. Bazılarını ilerde açıklayacağım. Kanımca, bu
iki yazarın verdiği bilgiler, ancak başka kaynaklar da sağlamca doğruluyorsa,
dikkate alınmalı
[24] N.F.Kısakürek, Ali Nuri Okday'a soruyor:
"Bu mevzuda, Vahidüddin'in M. Kemal Paşaya, 'Ben Halife ve Padişah olarak
Nadolu'ya geçecek olursam, düşman kuvvetleri birden telaşa düşüp topyekün
anavatan üzerine çullanır ve memleketi tam bir esarete mahkum eder. Sen bir
kumandan olarak git, gerekirse bana ve hükümete asi ol ve milleti şahlandır'
dediği ve büyükçe bir para verdiği yolundaki sızıntılar doğru mudur, değil
midir?'
[25] Bu sahnede
sadece iki doğru ayrıntı var: Vahidettin'in 'muvaffak ol' dileği ve bir saat armağan etmesi.
(Atatürk'ün Hatıraları, s. 123, 124.)
[26] Turgut
Özakman, Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele, yalanlar, yanlışlar,
yutturmacalar, Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Eylül 1997, s. 260.
[27] Turgut
Özakman, Age s. 261.
[28] B.N.Şimşir'in
Atatürk'ün Hastalığı adlı incelemesinde, bu tutumun dışına çıkmış pek az sayıdaki
hanedan üyesi hakkında, belgelere dayalı bir bölüm var. (Belleten, s.
1214-1222, sayı 204/1988) Başlıcaları şunlardır: Şehzade Mahmut Şevket efendi
ile Mediha Sultanın oğlu Sami ve Sami'nin oğlu Bahattin. Mesela Sami, M.Kemal'e
suikast tertiplemek istemektedir vb.
[29] Turgut
Özakman, Age s. 262.)
[30] S.Akşin, İst.
Hükmetleri, s. 79, 174, 253, 256
[31] Lütfi Simavi,
Osmanlı Sarayının Son Günleri, s. 486.)
[32] Turgut
Özakman Vahidettin M.Kemal ve Milli Mücadele
[33] Ömer Nasuhi
Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.39
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 01 - Hakikat Trenine Takılan Yalan Vagonları- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 02 - Atatürk Samsun'a Neden Gönderildi ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 03 - Mondros Türklerin Ölüm Fermanıydı !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 04 - Milletin Haklarını Kendisinin Araması
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 05 - İstiklal Savaşı Fikri Atatürk'te Ne Zaman Başladı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 06 - İstiklal Savaşı Fikri Kazım Karabekir'den Mi Çıktı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 07 - İstiklal Savaşı'nda Ali Fuat Cebesoy ve Mehmet Ali Bey
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 08 - Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya Gönderilmesi Hazırlıkları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 09 - Mustafa Kemal'e Kimler Yardım Etti ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 10 - Verilen Talimatlar ve Alınan Yetkiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 11 - Damat Ferit Atatürk Görüşmesi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 12 - Ata Samsun'a Çıkıyor !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 13 - İstiklal Savaşı'nı Vahidettin'e Mal Etmek İstiyorlar ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 14 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 1
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 15 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 2
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 16 - Düzmece Nemrut Mustafa Paşa İdamları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 17 - İstiklal Savaşı'nda İstanbul Basını ve İşbirlikçiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 18 - Vahidettin'in Onayladığı İdamlar
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 19 - Fetvalar ve Vahidettin'in Sorumluluğu
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 20 - İstiklal Savaşı'nda Vahidettin İhaneti
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 21 - İstiklal Savaşı'ndaki Vahidettin Yalanları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 22 - İstiklal Savaşı'nda Vatan Haini Portresi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 23 - 25.000 Lira Verildiği İddiası
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 24 - Türk Milletine Olan Nefret
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 25 - Tarih Dergilerinin İddialarına Cevap
COMMENTS