Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı Bölüm 06 İstiklal Savaşı Fikri Kazım Karabekir'den Mi Çıktı ? İSTİKLAL SAVAŞI FİKR...
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı
Bölüm
06
İstiklal
Savaşı Fikri Kazım Karabekir'den Mi Çıktı ?
İSTİKLAL SAVAŞI FİKRİNİN KAZIM
KARABEKİR’DEN ÇIKTIĞI YALANDIR!
Yukarıda açıkladığımız gibi Türkiye'yi kendisinin
kurtaracağı düşüncesiyle yetişen Mustafa Kemal Mondros bırakışmasının
imzalanması sırasında düşmanın hedefinin Türkleri yok etmek olduğunu
anlamıştır. Mustafa Kemal, Türklerin kurtuluşu için Milli Mücadele yapmak
zorunda kalınacağını Genç bir yüzbaşıyken 1905'lerde görmüş bu düşüncesini
arkadaşları ile sürekli paylaşmış, ülkenin karşı karşıya kalacağı böyle bir
durumda Lider olarak onun etrafında toplanılması gerekliliğine arkadaşları daha
çok genç yaştayken inanmışlar, neticede onun etrafında toplanmışlardır.
Mondros
mütarekesi şartlarının Türkleri yok etmek olduğunu anlayan Mustafa Kemal
Yıldırım orduları kumandanıyken direnişe geçmiş ve devleti İstanbul'dan
kurtarma ümidiyle Saltanat şehrine gelmiş ve Harbiye nazırı da olmak dahil çok
yönlü bir faaliyete başlamıştır.
Ancak zaman
içerisinde ümitleri kırılmış Anadolu'da bir istiklal mücadelesi başlatmaktan
başka bir çare kalmadığı düşüncesiyle Anadolu’ya çıkmaya karar vermiştir.
Bu arada
aşağıda daha geniş bir şekilde açıklayacağımız gibi Ali Fuat Paşa,Rauf Orbay,
İsmet İnönü ile toplantılar yaparak Milli mücadelenin hazırlığını yapmıştır.
Hal böyleyken
İhanet mihrakları, Atatürk düşmanları Atatürk'ün bu mücadelesini ondan başka
herkese mâl etmek için gayret içerisinde olmuşlardır.
Bu konuda ilk
gönüllü Kâzım Karabekir olmuştur.
Kâzım
Karabekir'in kendisi tarafından veya onun adına ortaya atılan "İstiklal
Savaşı Kazım Karabekir’den çıkmıştır" şeklindeki iddialara cevap
veriyoruz:
KARABEKİR İSTİKLAL HARBİNDE ÖNEMLİ
HİZMETLER VERMİŞTİR.
Yüzbaşı
Selahattin’in anılarına göre, Irak'taki savaşların yenilgiye dönüşmesi üzerine,
Karabekir, Araplarla ilgimiz kesiliyor diye neredeyse sevinecek derecede
bilinçli bir Türk Milliyetçisiydi. [1]( İ. Selçuk,
Yüzbaşı Selahattin'in Romanı (İst., 1973),s.287-8.) Bırakışma olunca,
Genelkurmay Başkanı olmak üzere, İzzet Paşa hükümetince İstanbul'a çağrıldıysa
da, geldiğinde (28 Kasım) hükümet değişmişti. 6 Aralık'ta "usulen”
Selamlığa çağrılan Karabekir, 25 Aralıkta karargâhı Tekirdağ'da olan 14.
Kolorduya atandı.[2] (KK, 9; KKE, s. 33; TV,
28/12/1334, 3430) Fakat zaman geçtikçe, yurt için bir şeyler yapmak
isteyen Milliyetçi bir Kolordu komutanı için, Marmara bölgesinde imkânların kıt
olduğu anlaşılıyordu. Kendisi, A. Rıza Başkanlığında ve M. Kemal'in Harbiye
Nazırı olacağı mutasavver bir hükümette yer almak önerisini daha önce
reddettiğini yazıyor.[3] (KKE, s. 34.) Bırakışmadan
sonraki gelişmelerden ve Şubatta yakından izlediği anlaşılan dünya gidişinde,
İngiltere'nin ya da başka bir İtilaf devletinin Anadolu'yu işgal edecek durumda
olmadığı anlaşılınca, 14 Şubatta Ş.Turgut Paşadan, Doğu'ya yeniden atanmasını
istedi.[4] (KKE, s. 33.) 2 Mart 1919'da karargâhı Erzurum'da bulunan
15. Kolordu Komutanlığına atandı. Kolordu (daha önce 9. ordu) varlığını
koruyabilmiş olan nadir birliklerden biriydi. Ayrıca, Doğu Anadolu'yu ve Kafkas
Türklerini kurtarmış olmak ve muzaffer olarak savaşı birmiş olmak gibi bir şana
sahipti. Bölge halkının Milli bilincinin yüksek oluşu da, burada yapılacak
Milli görevi (ki şu ya da bu biçimde buraları Ermenilere kaptırmamaktı)
kolaylaştıran bir başka unsurdu. Karabekir, kendi hedefini sınırlı olarak
saptadığı için, bütün Türkiye çapında Milli akımın başına geçmek üzere, M.
Kemal'in de Anadolu'ya gelmesini istemiştir ve bu yolda onu teşvik ettiğini
söylemektedir. [5] (KKE, s. 36-8.) Karabekir'in
bir özelliği de, davranışlarında, M. Kemal'e göre hayli ihtiyatlı olmasıdır.
Gerek mütarekenin uygulanmasında, gerekse İstanbul hükümetine karşı açıkça
cephe almak konusunda her zaman dikkatli davranmayı tercih etmiştir. [6] (Sina Akşin,
İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele Mutlakiyete Dönüş (1918-1919), Cem
Yayınevi,1992, s. 277-279)
GERÇEKLERİ AÇIKLIYORUZ
Kâzım Karabekir
adına yayınlanan kitaplarda "Ben daha İstanbul'da iken Gazi Hazretlerini
Şişli 'deki evinde 11 Nisanda ziyaret
ettim kendisini Şark'a davet ettim, Milli mücadele fikri benden doğmuştur.
Atatürk'ü iknaya çalıştım ancak harekete geçiremedim" şeklindeki iddiaları
gerçek dışıdır. Ziyaret ettiği doğrudur ancak İstiklal savaşı fikrinin
kendisinden çıktığı yanlıştır.
Nitekim A.F.Cebesoy anılarında,
"20 Aralık 1918'de İstanbul'da
Şişli'deki evde, M.Kemal'le birlikte kararlaştırdıkları" esasları
açıklıyor.[7] (M.M.Hatıraları,
s. 25 ve 36) "R.Orbay ise
Bekirağa Bölüğünde birlikte ziyaret ettikleri Fethi (Okyar) Beye, M.Kemal'in
Anadolu'da uygulayacağı programı açıkladığını" belirtiyor.[8] (Rauf Orbay'ın
Hatıraları, Y.Tarihimiz, 3.C .
s.17)
Kâzım Karabekir
İsmet İnönü'nün yakın dostudur. İnönü'nün kendisine yazdığı mektup, Kazım
Karabekir tarafından sonradan kamuoyuna açıklanmıştır. İnönü Amerikan
mandasının en uygun çözüm olduğunu belirttiği mektubunda İstiklal mücadelesine
olan tepkisini şu şekilde dile getiriyor:
"....Sen Erzurum'a giderken korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar demiştin. Evimden dışarı çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım." [9] (Mektubun tam metni için bkz. Falih Rıfkı Alay: Çankaya - Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne Kadar, İstanbul, 1969, s. 193-194.)
İnönü,
Anadolu'ya silah ve cephane gönderebileceğine ilişkin bir söylentiye de kızmış,
"hiç öyle şey yapar mıyım"
anlamında bu konuda da şu sözler kaleminden kağıda dökülmüş:
"Anadolu'ya silâh ve cephane giderse ben gönderirmişim, hep ben idare edermişim. Adil Bey'in kanaati bu... Merhumun her bildiği böyle ise vay milletin başına....."
diyor.
Buradan
anlaşılan o tarihlerde İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir Anadolu'da yapılacak bir
harekete karışmak niyetinde olmadıkları gibi İnönü elindeki mevkiyi bu yönde
kullanma niyeti söz konusu değil.
Üstelik Kâzım
Karabekir bu ziyareti yaptığı tarihte şarkta kumandan bile değildi.
Kâzım
Karabekir'in Atatürk'ün istiklal savaşı fikrine karşı olmasına örnek olarak
Mustafa Kemal'in daha önce tayin edilmesine rağmen Anadolu'ya gitmek
istememesini gösterir. Halbuki Atatürk bu teklifin nazırlığa General Allenby tarafından iletilmesini
tasvip etmemiş, bu ordunun karargahının bulunduğu Nusaybin, nüfuz sahası içinde
dar bir sürgün yeri olması nedeniyle kendisinin tesirsiz hale getirilmek
istendiğini anlamış ve kendisine yapılan bu teklifi geri çevirmiştir.
Kazım
Karabekir'in bu tarz iddiaları oldukça tutarsız ve arkası boş olduğu gibi
Hakikat trenine takılan yalan vagonlarına bir örnek teşkil etmektedir.
Kaldı ki bu
iddiaları yapan kişinin kendisi olduğu da aşağıda açıklayacağımız gibi
şüphelidir.
Kazım
Karabekir'in iddiaları kendisini devre dışına itilmiş zamanında önemli işler yapmış
bir kumandanın moral çöküntüsü ile yaptığı açıklamalardır ve bu açıklamaların
yapıldığı Mayıs 1933 tarihinde kendisine o dönemin canlı şahitlerince aşarı
tepki ile karşılanmış ve gördüğü tepki ile yaptıklarından pişman olmuştur.
Ancak söyledikleri ve yazdıkları vatan hainlerine Türk düşmanlarına malzeme
olmuştur. Bu durumdan duymaya başladığı rahatsızlığı 21 Mayıs Günü yaptığı röportaj da açıklamak
lüzumunu hissetmiş ve şunları
söylemiştir.
"Böyle iddialarda nasıl bulunabilirim ki, Milli Mücadelenin başından o en sıkıntılı buhranlı günlerden Kurtuluş savaşının sonuna,büyük zafere ulaşıncaya kadar Mustafa Kemal'i Önder bilerek ona bütün varlığıyla bağlı ve yardımcı kalanların başında ben vardım. Lâkin aramıza nereden gelip, nasıl aramıza katıldığı belli olmayan tufeylilere gelde bunu anlat.
… Erzurum Valisi Münir Bey Erzurum Kongresinin toplanacağı günlerde bir takım mazeretler ileri sürerek bizden ayrılıp İstanbul'a gitmiş ve bir daha görülmemişti. Şimdi oda ortaya çıktı 'Ben Erzurum da Vali olarak Kazım Karabekir Paşa'dan ne malumat ne talimat almışımdır' diyor. 'Aldı' diyen kim?"
“Bir zamanlar Halifeci, Mürteci dediler.. Bunlar bizim Padişahı ve Saltanatı devirmek irticaın kökünü kazımak mücadelesine atıldığımız günlerde Vahidettin'in elini eteğini öpenler şimdi bizi Atatürk'le karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.
Benim hiçbir iddiam yok. Harbiyeden çıkıpta, memleket hizmetine girdiğim günden beri üzerime düşen bir takım görevleri yerine getirmekten başka hiçbir şey yapmadım.
…Ben Erzurum'da Kolordunun başında bulunduğum zaman Atatürk'e her zaman önderimizsin bütün kuvvetlerimle emrindeyim"
dedim.
"Ah! Bütün bunları ortadan kaldırmanın bir tek çaresi var. Mustafa Kemal Paşa ile şöyle beş on dakika yüz yüze konuşmak. Menfaatlerini (Atatürk'le) aramızı açmak için kullanan tufeyliler böyle bir konuşmaya mutlaka mani olmak için kimbilir neler yapıyorlar. Bana Atfen neler uyduruyorlar." [10] (Feridun Kandemir Kazım Karabekir'in yakılan hatıralarının iç yüzü s.80-84)
Paşa bir iki
konuda ufak tefek bazı eleştiriler yapmış ancak açıklamaları kendisinin de
ifade ettiği gibi önce saptırılarak kısmen de değiştirilerek yayınlanmaya
başlamış arkasından bu hatıralara dayalı açıklamalar tekrar tekrar
değiştirilerek gerçeği ile hiçbir alakası bulunmayan hal almış.
Mesela İsmet
Bozdağ Paşalar Kavgası diye bir Kitap yazıyor ve Kapağa baktığınızda Kitabı
yazanın Kazım Karabekir olduğunu sanıyorsunuz. Kitabın iç sayfalarından birinde
küçük bir şekilde "Düzenleyen İsmet
Bozdağ" yazıyor. Mübarek sanki 57 sene önce hakkın rahmetine kavuşan
Kâzım Karebekir'in dizinin dibine oturmuş ve o söylemiş bu düzenlemiş yazmış!!!
Bir başkası bu
kitapla ilgili alıntı yaparken "Yazan
Kazım Karabekir" diyor. Böylece "Kazım
Karabekir Atatürk Aleyhine kitap yazmış alıntı yapan şahısta bu konuları bizzat
o dönemin canlı tanığı Kazım Karabekir gibi bir devlet adamının ağzından
aktarmış" oluyor. Önce sahte kaynaklar üretiyorlar sonra bu kaynakları
delil olarak göstererek Gayri Resmi Tarih yazıcılığı yapıyorlar. Türk
çocuklarının beyni işte bu cinliklerle yıkanıyor..
22 Ocak 1921
tarihinde, Meclis'te, Bursa Milletvekili Şeyh Servet Efendi'nin "Komünizim
propagandası yaptığına" dair suçlaması üzerine TBMM de gizli celse
başlamıştı. Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Paşa'yı önemli delillerle "Bolşeviklik"le suçluyordu.
Paşa'nın ipini çekmek isteyen bir grup oluşmuştu. Hüseyin Avni Bey konuşmasını "Bir heyet gönderin tersi çıkarsa
namussuzum" diye noktalıyor, mecliste herkes nefesini tutmuş
bekliyordu. Mustafa Kemâl, yavaşça ayağa kalkıyor meclisi süzüyor ve sonra
kürsüye çıkıyor. Önce komünizmin zararlarını ve uygulanabilirliği bulunmadığını
anlatıyor, arkasından da Ruslarla ilişkileri tamamen koparmanın Millî
menfaâtlerimize aykırı bulunduğunu, ülkemize zarar getirmeyecek ince bir politika
uygulamak zorunda bulunduğumuzu anlatıyor; devamla şunları söylüyordu..
"Mustafa Suphi'yi, Doğu'da Hüseyin Avni Bey'den önce ortaya çıkaran Kazım Karabekir Paşa'dır. Bu adamın memlekete girmesinin sakıncalı olduğunu takdir eden Kazım Karabekir Paşa'dır. Bunun memleket dışına çıkarılmasına karar veren de, planını yapan da Kazım Karabekir Paşa'dır. Yoksa Erzurum Valiliğimiz değildir. Biz değiliz efendiler. Herkesten önce yaptığı akıllıca bir planla harekete geçen Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bilmem Bolşeviklere eğilimliymiş, Mustafa Suphi'nin bilmem nesiymiş.. Herkesten önce önlemler alan Kâzım Karabekir Paşa'dır..Kâzım Karabekir Paşa'nın Komünist eğilimlilere karşı Bolşevik görünmesi doğru olabilir. Bu durum, memleket ve millet için yararlı bir siyaset sağlamak içindir. Gerçekte Komünist ve Bolşevik olduğu için değildir.”
Evet; işte
Mustafa Kemal Paşa, Karabekir Paşa'yı böyle savunuyor; onu, bir anlamda idama
kadar gidebilecek bir yoldan kurtarıyordu. 1933 yılında yayınlanmasına izin
verilmeyen Karabekir Paşa'nın eserleri bugün seri olarak satılıyor. İstiklâl
Harbimizin esasları isimli kitapta bakınız Kazım Karabekir Paşa ne diyor:
diyor. Mustafa Kemal, eserleri inceledikten sonra aldığı notlarının 14.satırında şöyle der.
der..
"Bolşeviklik fikrinin tekrar alevlendirilerek Amasya içtimaında dahi münakaşa ve kabul edildiğini ve fakat ikazımla tekrar Millî hükümet esasına rucu edildiği görülecektir."
diyor. Mustafa Kemal, eserleri inceledikten sonra aldığı notlarının 14.satırında şöyle der.
"Bolşeviklik... Çok alçakça uydurmak istediği bir hikâye, bana yapıştırmak istiyor"
der..
Türk milletini
milliyetsizleştirme oyunu oynayan yıllardır Türk insanını tarihine
Cumhuriyetine ve Türklüğüne düşman etmek isteyen islam tacirleri Kazım
Karabekir ile Atatürk arasındaki bir takım tartışmalardan istifade ile Kazım
Karabekir'i "Padişahçı, Siyasi ümmetçi" bir paşa olarak taktim etmek
istiyorlar. Bunu yaparkende istiklal savaşı fikrinin ondan doğduğunu istiklal
savaşının gerçek lideri'nin o olduğunu anlatıyorlar.. Bu bir beyin yıkama
operasyonudur.. Yani "İstiklal
savaşını kazanan zihniyet Padişahçı ve Siyasi ümmetçi idi. Atatürk ihanet
ederek idareyi ele geçirdi ve işi sahiplendi” gibi bir sürü yalanlar dizisi
bu milletin genç evlatlarına yutturuluyor. “İstiklal
harbi fikrinin ilk defa Kazım Karabekir'in kafasında doğduğunu dolayısıyla
İstiklal savaşının kahramanında o olduğunu, onun aşırı dindar ve muhafazakâr
olduğunu bu nedenle Atatürk tarafından dışlandığını " anlatıyorlar. Bu
nedenle Kazım Karabekir'e sahip çıkılıyor. Sırf işlerine yarayacak bir sömürü
vasıtası buldukları için ona sarılıyorlar.. Hâlbuki Kazım Karabekir Paşa tutucu
muhafazakâr, kendine atfedilen bir kişiliğe sahip değildir. Paşa Hergün mutlaka
önce Keman sonra piyano çalardı. Ancak özellikle batı müziği parçalarını sever
ailesiyle birlikte bu parçaları seslendirirdi. Emekliliğinden sonra büyük
ekonomik sıkıntılar yaşamış ancak bunları eşi ve çocukları ile mutlu bir aile
tablosu içerisinde hep beraber göğüslemesini bilmişlerdi.
Kazım Karabekir
ilk gençlik yıllarından beri hürriyet tutkusu ile silaha sarılmış bir subaydır.
Abdülhamit
yönetimine karşı gizli örgütler kuran 31 Mart vaka’sında derviş Vahdeti
ayaklanmasına karşı mücadele veren, Hareket ordusunda yüzbaşı rütbesiyle
Abdülhamit'in sarayını kuşatan, irtica’yı en büyük suç sayan harp akademisinde
sosyalist kitaplar okuyan ,"Doğu ve
batı uygarlığı yoktur tek uygarlık vardır" diye düşünen 1920'lerde
miladi takvime geçilmesini ve medreselerin kapatılmasını öneren, Arap
etkisinden kurtarılmasını isteyen, bir batılı aydın gibi yaşayan okuyan yazan
Osmanlı yönetimine ilk başkaldıran paşalardan biridir.
Kızı Hayat
Karabekir'in anlattığına göre "Mustafa
Kemal benim en iyi arkadaşım" derdi. "Biz her şeyi onunla anlaşarak yapmaya çalıştık. Aramızda
anlaşamadığımız noktalar olsa bile birbirimizi iknaya çalıştık." Yine
kızının anlattığına göre içinde bulundukları sıkıntılar nedeniyle Mustafa Kemal
aleyhinde laf edildimi tepki gösterir "Biz
onu sevmesek başımıza getirir kumandanımız yaparmıydık" derdi. Babam
Atatürk’ten değil onun çevresinden şikayetçiydi.
Bir rivayete
göre Atatürk ölümünden önce Karabekir'le helalleşmek ister ancak Karabekir'e
haber verilmez. Sonradan bu gündeme gelir. Hayat hanım o zaman ilkokuldadır.
"Gidermiydin baba der"
Karabekir Paşa "Evet kızım giderdim
o etrafındakilerin tesirinde kalmıştı" der.
Yine kızının
anlattıklarına göre o inkılaplara değil yapılış şekline karşıydı. "Zorla yapılan ve halkı eğitmeden yapılan
inkilâp geri teper imkânını bulunca bunu gene yapar gene giyeriz derler"
derdi. "Bizim evimizde bir işçi
kadın vardı. Kadın gelip giderken kara çarşaf giyerdi. Bir kere babam bu
çarşafı bir daha giyersen onu yırtarım dedi ve ona annemin mantosunu"
verdi diyor. Yine kızının anlattığına göre "Babam dine inanırdı. Fakat
dini bir yobazlık şeklinde sömürü aracı olarak kullananlara kızardı. Dinsiz bir
insanın her kötülüğü yapabileceğine inanmıştı. Babam evde namaz kılmaz oruçta
tutmazdı. Ancak vicdan sahibi ve inançlı bir müslümandı." diyor.
Eşi İclal Hanım
başını örtmez, Paşa o dönemin yetiştirdiği çoğu paşalar gibi içki kullanır
ancak rakıyı sevmez genelde şarap veya bira içermiş.
Mesela Milli
mücadelenin başında Karabekir Paşa sürekli doğuda mücadele verilerek hareketin
batıya yayılmaması düşüncesinde idi. Nitekim Sivas kongresine gönderdiği
telgrafta Sivas'ın doğusuna geçilmesinin hatalı olduğunu söylemiş bu
görüşündede diretmiş nihayet Mustafa Kemal Paşa "Memleketi şark ve garp diye ikiye ayırmak doğru değildir. Vatanı
bir kül olarak mütalaa etmelidir. Kurtuluş için umumi çareler
aranmalıdır." demiş kendisini ikna etmiştir.
Şüphesiz Kazım
Karabekir Paşa Mili Mücadelenin Atatürk’ten sonraki en önemli kahramanlarından
birisidir.[11] (Taner Ünal Vatan için elele
1997)
Karabekir
Atatürk'ün istifasını verdiğinde kendisine tabi olduğunu ilan ederek büyük
destek vermiştir. Ancak Karabekir Mecliste Bolşeviklik suçlaması ile idama
mahkûm olmasının kesinlik kazandığı bir sırada Mustafa Kemal kürsüye çıkmış
Karabekir'i savunmuş onun suçlarını üstüne almış arkadaşının hayatını
kurtarmıştır. [12](Taner Ünal O bir Bozkurttu 1995)
Karabekir ve
diğer Paşaların İzmir Suikastı davasında kurtulmalarında Atatürk'ün payını
unutmamak gerekir. Karabekir Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Genel
Başkanıdır.
İzmir İktisat
Kongresi'nde yaptığı konuşmada Türkçe'ye dönüşe karşı çıkmış "Bu kabul edildiği takdirde memleket
hercü merce girer. Böyle fikirler
içimize girmesin. Sonra büsbütün ağızsız dilsiz olur ve bütün âlemi İsİâmı
üzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbirimizi yeriz.” Demiştir.[13] (Gündüz Ökçün
İzmir İktisad kongresi) 10 Kasım 1923'de basına demeç vererek, “Gerçekte cumhuriyete değil ama şahsî
saltanatla karşı olduğunu” açıklayacak, aynı gün Rauf Bey ile birlikte
Halife Abdülmecit Efendiyi ziyaret ederek saygılarını sunacaktır.
Terakkiperver
Cumhuriyet Fıkrasının kurucuları ise eski mandacılar, saltanatçılar,
hilafetçilerdir. Ancak, ilginç olan partinin programıydı. Hele programın bazı
maddeleri ilginç olmaktan da öteydi. Gerçekten de, programın 32.maddesinde “iç, dış ve transit ticaretin kayda bağlı
olmaksızın serbest olacağı” ön görülüyordu. Bu durum daha cumhuriyetin
kurulduğu anda bile ülkenin açık pazar durumuna getirilmek istenmesinden başka
bir anlama gelemezdi.
33. maddede
sanayinin kalkındırılması için gümrük indirimi yapılacağı belirtiliyordu. Usunu
yitirmemiş hiç kimse, Milli sanayinin kalkındırılması için gümrük duvarlarının
yükseltilmesi gerektiğini hele o günkü koşullarda bilir.
42. maddede ise
önce ülkenin yabancı sermayeye muhtaç olduğu belirtiliyor, sonra da yabancı
sermayeye iyi davranarak ülkeye getirilmesi gerektiği kaydediliyordu. 41.madde
bunu bütünleyici nitelikteydi.
Öte yandan, Prens
Sabahattin'den beri emperyalizmin işbirlikçilerinin öne sürüp durdukları
yerinden yönetim ilkesinin uygulanması isteniyordu ki, bu, ülkenin parçalanması
demekti.
Yani Daha
cumhuriyet kurulalı bir yıl olmuş Milli Devletin tesisi için kavga verilirken Terakkiperver
Cumhuriyet partisi işbirlikçiliğin alasını ortaya koyuyor, İsmet İnönü ve
Demokrat parti devrinde yapılan karşı devrim, daha Cumhuriyetin ilk yılında
sahneye konuluyordu. Kazım Karabekir bu işbirlikçi faaliyetin de önderi
konumundaydı. Nitekim bu partinin bütün yetkilileri, Atatürk döneminde ihanete
bulaşan ve yönetim dışı bırakılan işbirlikçi taifesine mensup dönme devşirme,
azınlık şuuruna sahip, mandacı 1700 kişi İsmet İnönü tarafından verilen dev bir
kabul töreni ile bir araya getiriliyor ülkenin yönetimi bunların eline teslim
edilerek bir karşı devrim gerçekleştiriliyor, Lozan'la ve Cumhuriyetle elde
ettiğimiz milli kazanımlarımız yabancılara peşkeş çekilmeye başlanıyordu. [14] (Neticede bu
kötü günlere geldik.)
Atatürk
arkadaşlarına güveniyordu. Ancak daha başında hepsini karşısında buldu.
Terakkiperver
Cumhuriyet Fıkrasının kurucularından Rauf Orbay:
"Ben makamı saltanat ve hilafete vicdanen ve hissen merbutum [bağlıyım]. Çünkü, benim babam padişahın nan ü nimetiyle [ekmeğiyle/bağışlarıyla] yetişmiş, Osmanlı Devleti'nin ricali sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerratı [parçacıkları] vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişaha muhafazai sadakat borcumdur. Halifeye merbutiyetim ise terbiyem icabıdır."
diyordu.
Rauf Bey'in
kafasında "devlet",
"halk" ve "vergi" gibi kavramlar yoktu. Ona göre: sanki
efendisi olan padişah, halkın vergileriyle babasının ve kendisinin aylığını
ödememiş de, kendi cebinden çıkarıp vermişti. Padişah ve devlet, onun için aynı
şeydi! Ve Rauf Bey ile bu paşalar saltanatçı, hilafetçi ve mandacı idiler!...
Rauf Bey, bu
girişimleriyle yetinmeyecek, Cumhuriyet ilan edilince de basına demeç vererek
buna karşı çıkacak "gelenin gideni
arattırmaması gerektiğini" söyleyerek Atatürk'ün padişahın yerine
kendisini geçirdiğini ileri sürecektir.
Rauf Bey, çok
geçmeden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucularından olacaktır.
Terakkiperver
Cumhuriyet Fıkrasının bir başka kurucusu ise, Ali Fuat Cebesoy'du. O da
Cumhuriyet'in ilânına karşı çıkanlardandı, Cumhuriyet'in bir "emrivaki" olduğunu,
Atatürk'ün "şahsî idare",
yani diktatörlük kurduğunu kendisi anılarında yıllar sonra bile açıkça
yazacaktır.
İşte Atatürk'e
yaşamındayken karşı çıkan ancak öldükten sonra kıymetini anlayan ancak yinede
işbirlikçi fikirlerden sıyrılamayan arkadaşları bunlardır. Atatürk
arkadaşlarını terk etmemiş onlar Atatürk'ün mücadelesine daha başında karşı bir
devrim yapmak hevesine düşerek onu terk etmişlerdir.
Kazım
Karabekir'in Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrasında birlikte hareket ettiği
kişilerden biriside birinci sınıf Amerikancı ve Amerikan mandacısı olan
Sabatayist Halide Ediptir.
Sivas
Kongresi'nden bir bağımsızlık savaşı kararı çıkmasını engellemek amacı ile
Atatürk'e yolladığı 10 Ağustos 1919 günlü mektup, Sultan Ahmet Meydanı'nda
halkı coşturan, daha sonra Ankara'ya geçen ve bu nedenle de sanki bir
kahramanmış gibi algılanan Halide Edip'in [15] (Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, konuya değinirken şöyle der:'İstanbul'dan Ankara'ya gidenin
ehemmiyeti o kadar artıyor, o kadar artıyordu ki, âdeta kutsallaşıyordu. Kadın
veya erkek, Ankara'ya giden kimseler, İstanbullular'a, millî hareket
kahramanları mertebesine ermiş gibi geliyordu. Hele Halide Edip Hanım'in
menkıbeleri, kadınların kalbinde yenilmez bir imreniş, bir tatlı üzüntü veya
keskin bir kıskançlık ateşi alevlendiriyordu ve hepsi ona benzemek, onun yerini
almak için can atıyordu.'(Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Ankara; Remzi Kitapevi,
İstanbul, 1972, s. 13) gerçek kimliğini ortaya koyan belgelerden
yalnızca biridir.[16] (Atatürk
istiklal savaşı boyunca Halide Edip gibilerine katlanmış Ancak Nutuk'ta gerçek
yüzlerini ifşa ederek onları yurt dışına sürmüştür.) Şimdi bu mektuptan birkaç satır okuyalım:
"Lâzım gelen para, ihtisas ve kudrete sahip değiliz.
Siyasî istikrazlar, siyasî esareti tezyid ediyor [arttırıyor. Tarafgirlik, cehalet ve çok konuşmaktan başka müspet bir netice veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.
...... Filipin gibi vahşi bir memleketi bugün kendi kendini idareye kaadir asrı bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor.
Bu sebeplerden dolayı süratle istememiz lâzım gelen Amerika da, tabiî mahsursuz değildir. İzzeti nefsimizden[onurumuzdan / öz saygımızdan epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz
..... Amerika'nın fikri, hafi olarak [gizli olarak] şudur: umumî ve bir tek manda istiyorlar
Sivas Kongresi inikat edinceye kadar [toplanıncaya kadar] Amerika komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hattâ kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeye de belki muvaffak olabileceğiz...... kendimizi Amerika'ya müracaata mecbur görüyoruz.[17] (Frances Kazan: Halide Edip Ve Amerika adlı kitabında (Çev.Bernar Kutluğ, Bağlam yyn., İstanbul, 1995) Halide Edip'in Amerika ve Amerikalılar ile olan ilişki ve bağlarını çocukluğundan başlayarak anlatmaktadır. Yazarın şu değerlendirmesi de, konumuz bakımından geçerlidir:'Amerikan topluluğu ile kurduğu yakın ilişki, Edip'i, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda ülkenin Amerikan mandası altına girmesi fikrini desteklemeye götürdü; bu görüş, onu milliyetçi dostlarıyla anlaşmazlığa sürükledi. Mustafa Kemal, Amerikan desteği fikriyle kendi arasına net bir mesafe koymuş olmasına karşın, bir yandan Ankara'da ulusal dâva için çalışmalar yürütürken diğer yandan Edip'in İstanbul'daki Amerika Birleşik Devletleri Temsilcileriyle bağlarım sürdürmesine göz yumdu.'(s.11-12). Akt Çetin Yetkin Karşı Devrim)
Sergüzeşt [macera] ve cidal [kavga / savaş] devri artık geçmiştir…” [18] (Mektubun tam metni için bkz. Nutuk, C. I, s.95-98.Akt Çetin Yetkin Karşı Devrim)
Kazım Karabekir
herkes gibi hatalarıyla sevaplarıyla bir fanidir. Kurtuluş savaşında önemli
hizmetler vermiş bir kahramandır. Hakkın rahmeti üzerine olsun.
Bize göre
siyasi faaliyetleri hatılıdır. İstiklal savaşı sonrası yaptıkları genelde
hatalıdır. Bu da Tanzimat – Teslimiyetçilik döneminde yetişmiş bir kişinin
Atatürk’ü anlamamasından Atatürk’ün yaptığı Türk’e ve Tam bağımsızlığa dönüş
devrimini kavrayamamasından kaynaklandığı kanaatini taşıyoruz.
Ancak Kazın
Karabekir’in adını kullanarak Atatürk
Düşmanlığı Yapanlara en güzel cevabı Kazım Karabekir hakkında çıkan tefrikalar
üzerine yaptığı röportajda verdiği hususunu hatırlatmakta yarar
görüyor,hafızalarda kalması için bir kere daha yazıyorum. [19] (Bu röportajın
resimleriyle, yayınlandığı kitabın aslını gösterebilirim.)
"BİR ZAMANLAR HALİFECİ, MÜRTECİ DEDİLER.. BUNLAR BİZİM PADİŞAHI VE SALTANATI DEVİRMEK İRTİCANIN KÖKÜNÜ KAZIMAK MÜCADELESİNE ATILDIĞIMIZ GÜNLERDE VAHİDETTİN'İN ELİNİ ETEĞİNİ ÖPENLER ŞİMDİ BİZİ ATATÜRK'LE KARŞIYA GETİRMEYE ÇALIŞIYORLAR. BENİM HİÇBİR İDDİAM YOK. HARBİYEDEN ÇIKIPTA, MEMLEKET HİZMETİNE GİRDİĞİM GÜNDEN BERİ ÜZERİME DÜŞEN BİR TAKIM GÖREVLERİ YERİNE GETİRMEKTEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEY YAPMADIM. MENFAATLERİNİ (ATATÜRK'LE) ARAMIZI AÇMAK İÇİN KULLANAN TUFEYLİLER BÖYLE BİR KONUŞMAYA MUTLAKA MANİ OLMAK İÇİN KİMBİLİR NELER YAPIYORLAR. BANA ATFEN NELER UYDURUYORLAR."
Tarihi ifrat
tefrit çizgisinde anlatarak milletimize önemli hizmetler vermiş insanları
olduğundan farklı göstererek milletimizi aldatmayalım.
[1] İ. Selçuk,
Yüzbaşı Selahattin'in Romanı (İst., 1973),s.287-8.
[2] KK, 9; KKE,
s. 33; TV, 28/12/1334, 3430
[3] KKE, s. 34.
[4] KKE, s. 33.
[5]KKE, s. 36-8.
[6] Sina Akşin,
İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele Mutlakiyete Dönüş (1918-1919), Cem
Yayınevi,1992, s. 277-279
[7]
M.M.Hatıraları, s. 25 ve 36
[8] Rauf Orbay'ın
Hatıraları, Y.Tarihimiz, 3.C .
s.17
[9] Mektubun tam
metni için bkz. Falih Rıfkı Alay: Çankaya - Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne
Kadar, İstanbul, 1969, s. 193-194.
[10] Feridun
Kandemir Kazım Karabekir'in yakılan hatıralarının iç yüzü s.80-84
[11] Taner Ünal
Vatan için elele 1997
[12] Taner Ünal O
bir Bozkurttu 1995
[13] Gündüz Ökçün İzmir İktisad kongresi
[14] Neticede bu
kötü günlere geldik.
[15] Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, konuya değinirken şöyle der:'İstanbul'dan Ankara'ya gidenin
ehemmiyeti o kadar artıyor, o kadar artıyordu ki, âdeta kutsallaşıyordu. Kadın
veya erkek, Ankara'ya giden kimseler, İstanbullular'a, millî hareket
kahramanları mertebesine ermiş gibi geliyordu. Hele Halide Edip Hanım'in
menkıbeleri, kadınların kalbinde yenilmez bir imreniş, bir tatlı üzüntü veya
keskin bir kıskançlık ateşi alevlendiriyordu ve hepsi ona benzemek, onun yerini
almak için can atıyordu.'(Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Ankara; Remzi Kitapevi,
İstanbul, 1972, s. 13).
[16] Atatürk
istiklal savaşı boyunca Halide Edip gibilerine katlanmış Ancak Nutuk'ta gerçek
yüzlerini ifşa ederek onları yurt dışına sürmüştür.
[17] Frances
Kazan: Halide Edip Ve Amerika adlı kitabında (Çev.Bernar Kutluğ, Bağlam yyn.,
İstanbul, 1995) Halide Edip'in Amerika ve Amerikalılar ile olan ilişki ve
bağlarını çocukluğundan başlayarak anlatmaktadır. Yazarın şu değerlendirmesi
de, konumuz bakımından geçerlidir:'Amerikan topluluğu ile kurduğu yakın ilişki,
Edip'i, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda
ülkenin Amerikan mandası altına girmesi fikrini desteklemeye götürdü; bu görüş,
onu milliyetçi dostlarıyla anlaşmazlığa sürükledi. Mustafa Kemal, Amerikan
desteği fikriyle kendi arasına net bir mesafe koymuş olmasına karşın, bir
yandan Ankara'da ulusal dâva için çalışmalar yürütürken diğer yandan Edip'in
İstanbul'daki Amerika Birleşik Devletleri Temsilcileriyle bağlarım sürdürmesine
göz yumdu.'(s.11-12). Akt Çetin Yetkin Karşı Devrim
[18] Mektubun tam
metni için bkz. Nutuk, C. I, s.95-98.Akt Çetin Yetkin Karşı Devrim
[19] Bu röportajın
resimleriyle, yayınlandığı kitabın aslını gösterebilirim.
Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 01 - Hakikat Trenine Takılan Yalan Vagonları- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 02 - Atatürk Samsun'a Neden Gönderildi ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 03 - Mondros Türklerin Ölüm Fermanıydı !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 04 - Milletin Haklarını Kendisinin Araması
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 05 - İstiklal Savaşı Fikri Atatürk'te Ne Zaman Başladı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 06 - İstiklal Savaşı Fikri Kazım Karabekir'den Mi Çıktı ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 07 - İstiklal Savaşı'nda Ali Fuat Cebesoy ve Mehmet Ali Bey
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 08 - Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya Gönderilmesi Hazırlıkları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 09 - Mustafa Kemal'e Kimler Yardım Etti ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 10 - Verilen Talimatlar ve Alınan Yetkiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 11 - Damat Ferit Atatürk Görüşmesi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 12 - Ata Samsun'a Çıkıyor !
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 13 - İstiklal Savaşı'nı Vahidettin'e Mal Etmek İstiyorlar ?
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 14 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 1
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 15 - Samsun'a Çıkış ile İlgili Gerçek Dışı İddialar 2
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 16 - Düzmece Nemrut Mustafa Paşa İdamları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 17 - İstiklal Savaşı'nda İstanbul Basını ve İşbirlikçiler
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 18 - Vahidettin'in Onayladığı İdamlar
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 19 - Fetvalar ve Vahidettin'in Sorumluluğu
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 20 - İstiklal Savaşı'nda Vahidettin İhaneti
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 21 - İstiklal Savaşı'ndaki Vahidettin Yalanları
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 22 - İstiklal Savaşı'nda Vatan Haini Portresi
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 23 - 25.000 Lira Verildiği İddiası
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 24 - Türk Milletine Olan Nefret
- Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı 25 - Tarih Dergilerinin İddialarına Cevap
COMMENTS