Bir Gecede Dilsiz ve Dinsiz Kaldık Diyenlere Yanıtlar Twitter'dan Takip İçin Atatürk'ün Türkce Savasi (E-Kitap) - Taner Ü...
Bir Gecede Dilsiz ve Dinsiz Kaldık Diyenlere Yanıtlar
OSMANLICAYA EN BÜYÜK DARBEYİ İNDİREN ATATÜRK DEĞİL A.CEVDET
PAŞA'DIR. OSMANLICA DENİLEN UYDURUKÇA DİL ISLAH OLMUŞSA SEBEBİ A.Cevdet Paşadır.
"LİSÂN-I TÜRKÎ, BİR İLİM DİLİ OLAMAZ DİYENLERE LİSANIMIZIN HER ŞEYE KABİLİYETLİ OLDUĞUNU VE GÜZEL ESERLER YAZILABİLECEĞİNİ TASDİK ETTİRDİM."
Cevdet Paşa'yı sadece ilmin sırçadan köşkü içine çekilmiş
bir adam olarak tanıtmak isteyenlere bu sözleri mânalı bir cevaptır.
Şimdi anlatacağım Latin Alfabesi A.Cevdet Paşa Münif Fehim
paşa tarafından gündeme alınmıştır
Cevdet Paşa'nın hece veznini, Türk şiirinin en tabiî vezni
olduğunu söyleyip yazması da dikkate değer görüşlerinden birini teşkil eder.
Ahmet Cevdet Paşa sınırsız çalışma azmi olan bulunduğu mevki
ve makamları Türklük için değerlendiren ender devlet adamlarımızın biridir.
Bu bahse, ilk defa temas eden emiyet-i İlmiye-i Osmaniye'de
verdiği konferansı vesilesiyle Münif (Paşa) Efendi'dir.
1860 tarihinde Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye adlı dernek
1862 de çıkarılan Mecmua-i Fünun'un ilk sayısında harf konusu gündeme gelmiştir
Münif Efendi
"Paşa, mecmuanın: "Herkesin anlayacağı surette sehl-ül-ibare olmak üzere çıkacağını"
kaydetmektedir.
Münif Paşa'nın yazı dilini sadeleştirmekteki hizmeti çok
büyüktür.Tüm gazete ve dergiler, Mecmua-ı Fünün'un açtığı çığırı takip
etmişlerdir.
Ayıntablı Mehmet Münif Paşa'nın âzası bulunduğu Cemi-yet-i
İlmiye-i Osmaniye harflerimizin değişim hareketinin başlangıcı sayılabilir.
Münif Efendiye göre, harekeler kullanılsa dahi, Arap
harflerinin tahsili hususundaki güçlüklerin giderilemediğinin herkes
farkındadır.
Cevdet Paşa kimdir ?
Bu sözleri söyleyen Milli Eğitim Bakanlığı yapmış 30
civarında Ansikloperi gibi eserler kaleme almış bir Osmanlı paşasıdır.
Arapça'da sesli harflerin olmayışı ve harekelerin bu gereksinimi tam manâsı ile karşılamaması sebebiyle okuyan gerçekte, harfleri değil, zamanla ülfet kazanmış olduğu kelimelerin suretlerini okumaktadır. (Münif Fehim Paşa)
Arap Alfabesindebir Türk anlamını bilmediği ya da daha önce hiçkarşılaşmadığı bir kelimeyi doğru olarak okuması mümkün olmamaktadır."M.Fehim
Münif F.Paşaya göre
"LATİN HARFLERİNE GÖRE İLMİN YAYILMASINDA TEMEL VASITALARDAN BİRİ OLAN KİTAPLARIN BASIMINDA 30 HARF YETERLİ OLMAKTADİR"
M.Fehim Paşa
"OSMANLICA DA İSE SADECE "NESİH" YAZININ TERTİBİ EN AZ 500 HARFİN KULLANILMSINI İCAP ETTİRMEKTEDİR"
diyerek
hadiseyi açıklar.
Atatürk ‘ün Dil Devrimleri
Değerli Arkadaşlarım
Harf devrimi Atatürk’ün dil sahasında, dolayısıyla kültür
sahasında yaptığı en büyük harekettir.
Alfabe değişikliği dil sahasında yapılması zarurî olan,
yapılması mümkün olan ve yapılan tek devrimdir.
Yeni Türk alfabesinin, harf devriminin esas kıymeti Türkçeyi
kendisine uygun bir yazı sistemine kavuşturmuş olmasıdır.
Gerçekten yeni harfler, yeni yazı Türkçenin gövdesine en
uygun bir elbise, Türkçe için tam mânasiyle bir biçilmiş kaftan durumundadır.
Harf devriminin asıl değeri dil ölçüsü karşısındaki bu
yüksek değeridir.
Bir alfabenin, bir yazının kıymeti ve mükemmelliği bağlı
olduğu dili ifadedeki kabiliyeti ile ölçülür.
Bu ölçü ile Atatürk’ün harf devrimi Türk kültürü ve Türk
Milleti için son derece ulvî bir hadise olarak alkışlanmaya lâyıktır.
Arap Alfabesi’nin Yetersizliği
10. Asırdan 20. Asrın başlarına kadar bin seneye yakın bir
zaman süresince kullanılan A rap harfleri Türkçe için elverişli bir yazı
değildi.
Bu alfabede Türkçe için bir yandan lüzumundan fazla bir
sessiz ve ünsüz harf kalabalığı bulunmaktaydı.
Arapça'nın bir kaç ünsüz harfi bir tek işaretle karşılamak
gibi yetersizlikleri vardı.
Buna bir kaç örnek verebiliriz Mesela he harfi hem /h/
sesini hem de /e/ sesini karşılıyordu.
Sözlerin içerisinde /h/ sesini karşıladığı zaman farklı, /e/
sesini karşıladığı zaman farklı biçimde yazılıyordu.
Arapça
Alafabe de Türkçedeki /s/ sesi için üç, /z/ sesi için de dört ayrı harf vardı.
Türkçe sözlerdeki /z/ sesi tek birharfle yazılıyordu
amaArapça sözlerdeki /z/ sesinin dört harften hangisiyle yazıldığını bilmek
gerekiyordu.
Arap Alfabesindeki harflerin bazı harflerle birleşmesi de
farklı biçimlerde olabiliyordu. Kelimeleri yazılışını ezberlemek gerekiyordu.
Böyle birtakım uygulamalar vardı ki, Türkçeyi Arap kökenli
alfabeyle yazmak büyük bir zorluk oluşturuyordu.
Bir gazetenin, bir derginin basılabilmesi için en az 500-600
harfe ihtiyaç olması, önemli bir sorundur.
Arap alfabesi, Arapça için mükemmel bir alfabe olabilir.
Türkçe'ye uygun değil.. Türkçenin ünlüleri bol Sekiz ünlü var yazı dilimizde.
Hatta bölge ağızlarındaki “kapalı e” ünlüsünü de katarsanız
9 ünlü var.
Ama Arap alfabesinde ünlü olarak kullanılabilen bir tek elif
harfi vardır. Yerine göre /a/ veya /e/ sesini karşılar. /o/, /ö/, /u, /ü/
seslerini ise vav harfi karşılıyordu. Vav harfi aynı zamanda /v/ sesinin de
karşılığıydı.
/o/, /ö/, /u, /ü/ sesleri için söz başında vav harfinin
elifle birlikte yazılması gerekiyordu. Bunun dışında /ı/, /i/ seslerimiz de
var. Bu sesler için de y harfi kullanılmıştır. Y harfi de aynı zamanda /y/
sesini karşılıyordu.
Arkadaşlar Arap yazısı, Türkçedeki ünlü sistemini
karşılayabilen nitelikte değildi. O dönemde pek çok okuma yanlışı yapılıyordu o
dönemde Arap Alfabesinin çeşitli şekillede yazılması sürekli fıkralara konu
olmuştur: Ancak anlatılan fıkraların çoğu gerçektir.
İstanbul’a Sinop’tan gemilerde çalıştırılmak üzere kırk
kürekçi istenmektedir. Kırk kürekçi beklerken, kırk kör keçi gönderildiği
anlatılır.
Karışıklığın sebebi, Osmanlı yazısında kırk kürekçi
yazılışıyla kırk kör keçi yazılışı aynı olmasıdır. Ezbere bağlı bir yazının
nesi savunulur?
Vokal işaretleri ise Türkçenin zengin vokal sistemini
karşılamaktan çok uzaktı.
Türkçenin iki veya dört vokali için bir tek harfi olduğu
düşünülürse bu alfabenin Türkçe bakımından nasıl yetersiz olduğu kolayca
anlaşılır.
Şekil bakımından da Arap harfleri iyi bir yazı vasıtası
olmaktan çok uzaktır.
Harflerin başta, ortada ve sonda ayrı ayrı şekillere
girmeleri yüzünden büyük bir işaret kalabalığı ile karşılaşılır.
Eski yazının imla gelenek ve uygulamaları da Türkçeye hiçbir
zaman uygun olmamıştır.
Arap Alfabesinde 1000 yıl uğraş verilmesine rağmen Türkçeye
uygun imlânın kurulamamış olması Arap harfli yazının isabetsizliği nedeniyledir.
Gerek bu kusurlu, sistemsiz ve gelişigüzel imlâ, gerek Arap
harflerinin uygunsuzluğu ve yetersizliği Türk diline en büyük darbe olmuştur.
Arap harfleri alfabesi Türkçeyi asırlarca yarısı yazılıp
yarısı yazılmayan, yazılan kısımları da tam sarih olmayan bir dil hâlinde
tutmuştur.
Atatürk bütün bunları genç yaşından beri bu konuda
çalışmalar yapmış1916'da Muş cephesinde Rusları yenerken bile Latin harflerine
eğilmiştir.
Atatürk Türkçenin dili ile hiç bir alakası olmayan ve
gelişmesine engel Arapça Alfabeden kurtulmasının zaruretine inanmıştır.
Büyük Önder bir dilci isabetiyle kavramış olarak Arapça
Alfabe ile günü gelince tereddüt etmeden Latin Harflerine dönülmesini
sağlamıştır.
Peki Osmanlıca’yı Bırakırken Neler Oldu ?
Değerli Arkadaşlarım Sizlere Arapça Alfabeden dönülme
sebeplerini kısaca açıkladım Yine de itirazlar var Osmanlıcayı bırakmak yıkım
olmuş!!!
Osmanlıca bilenler kadar hiç bilmeyenler, elif harfini bile
bilmeyen, Eski kitapları okumamış kişiler arasında devrimi eleştirenler vardır.
Arap Alfabesine dönülmeliymiş. Bir defa Arap alfabesini
yeniden kabul etmek, hatta ikinci bir alfabe olarak kullanmak bile imkansızdır.
Arkadaşlar bu gün Arap Harfleri iyiydi tartışması dünya
tarihinde nadir rastlanan bir radikal hareketin değerlendirilmesi açısından
ilginçtir.
Alfabe değiştirmek tarihte ilk kez görülen bir olay
değildir, hatta Türkler tarih boyu birkaç kez alfabe değiştiren bir millettir.
Alfabe değişikliğine cesaretle ve anında karar verilerek
hızlı bir biçimde uygulamaya geçildiği doğrudur.
Yukarıda bahsettiğim gibi Latin Alfabesine geçiş çalışmasını
1860'da bahseden Münif Fehim Paşadır 1928’de 78 yıllık bir geçmişi vardı.
Peki Alfabe Devrimi ile Ne Oldu ?
Türk milleti Türk Di devrimi ile Milli kimliğine ve özüne
dönmüştür
Alfabe ve Türk Dil inkılâbıyla Halkın diline- Yunus Emre’nin
şiirlerindeki dile dönülmüştür.
Osmanlıca adeta başlı başına öğrenilmesi gereken 10-15
yıllık bir ders haline gelmiş halk ile devletin dili ardasında uçurum
oluşmuştur.
Osmanlıca nedeniyle halk ile devletin dili ardasındaki fark
nedeniyle çağdaş düzeyde eğitim yapılması zorlaşmıştır.
Bu sebeple Ahmet Cevdet Paşa’dan itibaren bütün aydınlar
buna çözüm aramışlar dilimiz fasılalı olarak Türkçeleşmiştir.
Cumhuriyete gelindiğinde Türkçe kelimeler %18-20’lerde
bulunmakta h Arapça kelimeler Türk dilinin fonetiğine uymamaktadır.
Dil Devrimi Nasıl ve Kiminle Başladı ?
Değerli Arkadaşlarım Cumhuriyet düşmanları Atatürk ve
cumhuriyeti Türk dil devrimini yaptı diye suçluyor ancak bunu başlatan
Osmanlıdır.
Okuma-yazma usulünün kolaylaştırılması, harflerimizin islâhı
ve değiştirilmesi konusunda ilk teşebbüs AYINTABLI MEHMET MÜNİF PAŞA'ya aittir.
İlk çalışma ise 1850'de Ahmet Cevdet Paşa iledir Ondan
itibaren bütün aydınlar buna çözüm aramışlar dilimiz fasılalı olarak
Türkçeleşmiştir.
Osmanlıcadan Türkçeye dönüş Cevdet Paşa Şinasi Ziya Paşa
Ahmet vefik paşa Ayıntablı Mehmet Münief Paşa 'nın mücadeleleri ile başlamış. Ahunzade
Feth Ali Namık Kemal Ali Suavi Mehmet Emin Yurdakul Yusuf Akçura, Ahmed
Ağaoğlu, Mehmed Emin Resulzade, Abdürreşid İbrahimov, Hüseyinzade Ali, Ayaz
İshaki, Halim Sabit Babanzade Naim, Ziya Gökalp Kazım Nami, Akil Koyuncu Ali
Canip Ahmet Mithat, Şemseddin Sami, Necip Asım, Ahmet Rasim, Bursalı Tahir,
Mehmet Celal, Tepedelenlizade Kamil, Samih Rıfat, Veled Çelebi İzbudak, Ahmet
ihsan, Necip Türkçü, Fuat kösearif, İsmail Hakkı İzmirli Nazmi Kılıçzade Hakı
Tunalı Hilmi Ömer Seyfeddin gibi 80 civarında bilim ve fikir adamı Türkçecidir.
Şimdi bu çok değerli Türkçecilerin -Türkçülerin-
sadeleştirdiği Türkeçe'ye döndürmeye çalıştığı Osmanlıca'ya bakıp 250-300 yıl
önceki Uydurma bir dilden Türkçeye dönülmüştür. "İmza": Arapçada,
"geçirmek" anlamınadır. "Ra’nâ" Arapçada,"Ahmak
kadın" anlamınadır.
İtibar: Arapçada, bir yerden geçmek, ibret almak
anlamınadır. İkrah: Arapçada, bir işi zorla yaptırmak anlamınadır (Tiksinmek
değil)
Arapça ve Farsça sözcükleri edebiyat veya şiir için alırken
anlayarak bile almamışız dilimize yerleşen sözcüklerin manası uydurmadır.
Ahmet Cevdet Paşa Dönemi
Denildiği gibi Osmanlıcayı Türkçeleştirmeye başlı Atatürk
değil ondan 80 yıl evvel bir devlet politikası haline getiren A.
Cevdet.Paşa'dır.
"Ahmet Mithat" Efendi'nin romanlarında,
"Recaizâde Üstad Ekrem" ve hattâ "Muallim Naci"nin
nesirlerinde Cevdet Paşa'nın tesirleri görülür.
O zamana kadar "Türkçe ilim dili olamaz, ya Arapça veya
Farsça yazmak lâzımdır" diye yanlış bir anlayış vardı.
Osmanlıcaya hakikatin en büyük darbesini indiren Cevdet
Paşa'dır. Osmanlıca denilen uydurukça dil ıslah olmuşsa sebebi A.Cevdet Paşadır.
"LİSÂN-I TÜRKÎ, BİR İLİM DİLİ OLAMAZ DİYENLERE LİSANIMIZIN HER ŞEYE KABİLİYETLİ OLDUĞUNU VE GÜZEL ESERLER YAZILABİLECEĞİNİ TASDİK ETTİRDİM."
Cevdet Paşa'yı sadece ilmin sırçadan köşkü içine çekilmiş
bir adam olarak tanıtmak isteyenlere bu sözleri mânalı bir cevaptır.
Latin Alfabesi de A.Cevdet Paşa Münif Fehim paşa tarafından
gündeme alınmıştır.
Okuma-yazma usulünün kolaylaştırılması, dolayısıyla
harflerimizin değiştirilmesi konusu 1860'da gündeme gelmiş ve münakaşalara yol
açmıştır.
Latin Harfleri konusuna ilk defa temas eden emiyet-i
İlmiye-i Osmaniye'de verdiği konferansı vesilesiyle Münif (Paşa) Efendi'dir.
1860 tarihinde Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye adlı dernek
1862 de çıkarılan Mecmua-i Fünun'un ilk sayısında harf konusu gündeme gelmiştir.
Münif Paşa'nın yazı dilini sadeleştirmekteki hizmeti çok
büyüktür. Tüm gazete ve dergiler, Mecmua-ı Fünün'un açtığı çığırı takip
etmişlerdir.
Mehmet Münif Paşa'nın âzası bulunduğu Cemi-yet-i İlmiye-i
Osmaniye harflerimizin değişim hareketinin başlangıcı sayılabilir.
ARAP ALFABESİNDEBİR TÜRK ANLAMINI BİLMEDİĞİ YA DA DAHA ÖNCE HİÇKARŞILAŞMADIĞI BİR KELİMEYİ DOĞRU OLARAK OKUMASI MÜMKÜN OLMAMAKTADIR."M.Fehim
M.Fehim Paşaya göre
"LATİN HARFLERİNDE BÖYLE BİR MÜŞKÜL SÖZ KONUSU OLMADIĞINDAN BİR ÇOCUK 6 YA DA 7 YAŞINDA OKUYUP YAZMAYI ÖĞRENEBİLMEKTEDİR."
Münif F.Paşaya göre
"LATİN HARFLERİNE GÖRE İLMİN YAYILMASINDA TEMEL VASITALARDAN BİRİ OLAN KİTAPLARIN BASIMINDA 30 HARF YETERLİ OLMAKTADİR"
M.Fehim Paşa
"OSMANLICA DA İSE SADECE "NESİH" YAZININ TERTİBİ EN AZ 500 HARFİN KULLANILMSINI İCAP ETTİRMEKTEDİR" diyerek hadiseyi açıklar.
Görüldüğü gibi Münif Fehim Paşa Latin Alfabesini Atatürk'ten
68 yıl önce gündeme getirmiş meseleyi bütünüyle ortaya koymuştur.
OSMANLICAYI YERDEN GÖĞE ÇIKARANARAPÇA HARFLERİ ÖVENLERİN
ELLERİNDEKİ SERMAYE BİR OSMANLI BİLİM ADAMI PAŞA TARAFINDAN ELLERİNDEN ALINMAKTADIR.
Münif Fehim Paşa ve Osmanlı Türk aydınlar Latin Alfabesinin
Türk dilinin fonetiğine dil yapısına uyduğunu bilmektedir bunlar tartışılmıştır.
Azerî Türkleri'nden Ahundzâde Feth-Alî İstanbul'da Saltanata
Arap alfabesinin ıslahı ve Latin alfabesi ile değiştirilmesi planını sunar.
Osmanlıca bilim kurulların da Latin Harlere geçiş konusunda
çok çalışılmış. Atatürk gibi bir dehanın işaret ettiği sesli harfler
bulunamamıştır.
Yine Osmanlı akademilerinde tartışmalar halkın İslami yönde
göstereceği tepki nedeniyle karara bağlanamamış ıstılah(Sadeleştirme) seçilmiştir.
Bunlardan sonra, 1870 de Ali Suavi ve II. Abdülhamit
zamanında da Şemsettin Sami Bey, harflerin islahı üzerinde düşüncelerini
yazmışlardır.
Ali Suavi, Paris’te 1869 da neşretmekte olduğu “Ulum”
gazetesine “Lisan ve hattı Türki” başlıklı bir makale yazmıştır (Cilt 1, s.
214)
Hüseyin Cahit (Yalçın),Celal Nuri (1913) Kılıçzade Hakkı
Latin harfleri ve alfabenin kabulü hakkında hayli cesaretli neşriyat yapmışlardır.
1923 yılından itibaren Türkçe eğitim yapmakta ve Çağdaş
Avrupa devletlerini yakalamaktaki zorluklar göz önüne alınarak dil ve harf
devrimi üzerinde bir çok makale yazılmış 1923'de konu meclise getirilmiş 1926
yılına gelindiğinde Arap harfleri ve Osmanlıca gündemi teşkil etmiştir.
1926 yılına gelindiğinde Gazetelerin baş köşesinde Türkçe ve
Latin harfleri konusu vardı.
Dr. İsmail Şükrü:
"Yeni dünyaya yeni bir yazı"
Ayaz İshaki:
"Arap ve Latin elifbalarını mukayese",
Falih Rıfkı: "Latin harfleri",
gibi bir çok yazı
kaleme alınmıştır bunları sıralarsak:
İkdam gaz.10.2.1926. Milliyet gaz. 9.30.3.1926 Akşam
gaz.11.3.1926 Milliyet gaz. 11.12.1926 "İkdam" 14-17.3.1926
"Milliyet" 12.3.1926,
Türkistan’da Türk Dil Devrimi
Lâtin harflerinin kabul edilmesi büyük bir ihtimal kazandığından
Türk dili ile Lâtin harflerinin uyumu araştırılmaya başladı.
Bakû Kongresi ve Latin harfi", "Vakit" gaz.,
20.3.1926. O sırada Özbekistan, Lâtin harflerini çoktan kabul etmişti.
1926'da Bakü'de Birinci Türkoloji Kongresi toplanmıştır. Kongrede
Arap alfabesinin yerine Latince yeni bir alfabenin kabulüne karar verilmiştir
.
1927 yılında Lâtin harfleri, Sovyetler Birliğindeki Türkler
arasında eğitim yönünden önemli gelişmeler sağlıyor Türkiye bundan
etkileniyordu.
1927 yılında Halk Latin harfleri konusuna dönüş
beklemekteyken TBMM Başkanı,Lâtin harflerini kabul etmenin zaruri olduğunu
bildiriyordu.
1927 yılı sonlarıyla 1928 yılının ilk yarısı, Lâtin
harflerinin Türkçeye uygulanması yolunda hummalı bir dönem olmuştur.
Hâkimiyyeti milliyye'de Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet'de
Yunus Nadi,İkdam'daCelâl Nuri,Lâtin harflerinin kabulü fikrini yaymaya
çalışmışlardır.
1928 yılı başında Lâtin harfleri ile Türk alfabesi
düzenlenmesinin dışında eğitim ve öğretimin gelişmesinin mümkün olmadığı
görüldü.
Hatta "Paris Panayırı" filminin Türkçe alt
yazıları Lâtin harfleriydi.Rıza Nurda"Oğuzname" yi İskenderiye'de
Lâtin harfleriyle bastırmıştı.
Bakanlar Kurulu'nun kararı ile 26 Haziran 1928 tarihinde
resmen çalışmaya başlayan Dil Encümeni, şu kişilerden oluşuyordu:
Falih Rıfkı (Atay),
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu),
Ruşen Eşref (Ünaydın),
Ahmet Cevat (Emre),
Ragıp Hulusi (Özdem),
Fazıl Ahmet (Aykaç),
Encümen üyeleri Latin alfabesi temelinde Türkçenin ses
yapısına uygun bir milli Türk alfabesi hazırlama görevini yüklenmiş
bulunuyordu.
Alfabe Komisyonu, "24" harften oluşan Latin
alfabesini olduğu gibi kabullenmemişti.
Türkçe'nin özelliğine göre Latin alfabesindeki bazı harfleri
atarken, buna bazı yeni harfler eklemeyi uygun bulmuştur.
Örneğin "Q" ve "X" harflerine yer
verilmezken, "ç, ğ, i, ş" gibi ı, ö, ü gibi ünlüleri eklemeyi zorunlu
görmüştür.
GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ ALFABE İNKILABI 80 YIL GAZETELER VE KURUL VE
MECLİSLERDE DİLE GETİRİLMEYE DEVAM ETMİŞ NETİCEDE HALKIN DA TEPKİSİYLE OLMUŞTUR.
Encümen "Türkçeye dönüşün ve Latin harflerine geçişin
10 -15 yıllık bir süreçte gerçekleşeceğini" söyleyince Atatürk "hayır
böyle olmaz" der.
Atatürk
" HEM İLİM VE FENDE İLERLEMEYİZ HEMDE NETİCE ALAMAYIZ. BU İŞİ ÜÇ AYDA BAŞARMANIZ GEREK" demiştir.
Heyet üyeleri " Efendim bunu ancak siz
başarabilirsiniz" demişlerdir. Atatürk bu görevi üstlenmiş kara tahta
kurarak Anadolu’yu dolaşmıştır.
Bakanları Milletvekillerini Valileri Kaymakamları kara tahta
önünde ve halkın huzurunda tek tek imtihan etmiştir.
Yeni Türk Alfabesi Milli bir çoşkuyla karşılanmış Tüm yurdu dolaşan
Büyük Önder gittiği her yerde sevgi ile karşılanmıştır.
Başöğretmen Atatürk yılmadan yorulmadan sıraya dizilen
öğretmenleri memurları halktan "Sen gel bakalım" dediği herkesi tek
tek imtihan etmiştir.
Atatürk'ün Alfabe öğretme gezileri aslında her Türk
evladının bilmesi gereken muhteşem bir olaylar dizisidir.
Türkçenin kolay ifade edildiği Latinceye dönüş ile kısa
sürede %3 %5’lerde olan okuma yazma oranı %60-%70’lere çıkmıştır.
Modern okullar kurulmuş Türk Milleti çağın gereği olan
eğitim seviyesini yakalamıştır. Üçgen demek için üç satır yazı yazmaktan
kurtulmuştur.
Kimsenin cahil olduğu filan yoktur. Dinimizi geçmişimizi
kaybettiğimiz filan da yoktur. Eğitim seferberliğine girilmiştir.
Atatürk’ün Türkçe İçin Türkiye Gezileri
Atatürk'ün Alfabe gezileri ile ilgili Ömer Sami Coşar;(
"Elifbe'den Alfabeye 5", Milliyet Gazetesi, 14 Kasım 1960, S. 4)ı
dinleyelim.
Resimde görüldüğü gibi Atatürk İsmet Paşayı Kayseri de
halkın önünde imtihan etmektedir.
Atatürk üç ay süren gezisi sırasında Milletvekillerini
Bakanları resmi görevlileri binlerce insanı tek tek yazı tahtasının önüne
çıkarmıştır.
Gazi Paşa Tekirdağda ,Eczacı Ekrem Bey'in eczanesi önüne
geldiğinde Eski Cami imamı Mevlâna Mustafa Özeren'e saygıyla seslendi
'Hocaefendi Eski Cami imamı hemen gelmiş. Gazi'nin yanına sokulmuştu. Birlikte
Merkez Eczanesine girilmiş, bir masanın etrafına geçilmişti.
Atatürk:
"Hoca efendi! Yaz bakalım.
VETTÎNİ VEZZEYTÛNİ VE TÛRİ SİNİN VE HÂZELBELEDİL EMÎN"
Hoca Efendi,özenle kur'andan bu âyeti yazmıştı.
Mustafa Kemal Paşa, gözlerini hocanın gözlerine dikerek
'Hocam, ben bu yazdıklarını ' ''VALTİN VAİZİTON" olarak okuyorum. Ne dersin?" dedi.
Gazi, Arap harfleri ile âyeti etrafındakilere okutmuş, her
biri başka türlü bir şey söylemişti.
Atatürk devamla
"Görüyorsun hoca efendi, yeni harflerin şeddesi maddesi yok. Hem bak bu harflerle ne kadar kolay ve yanlışsız okunuyor." dedi
Atatürk devamla
"Sevgili Hocam biz işte bunu düşünerek ve okuma yazma bilenin çoğalması, milletimizin hızla kalkınması için …”
Atatürk
" ARAPÇA TÜRK DİLİNE UYMUYOR BÜTÜN CİHANA LİSANIMIZI KOLAYLIKLA ÖĞRETEBİLMEK İÇİN LÂTİN HARFLERİNİ KABUL EDİYORUZ BUNA NE DERSİNİZ?"
Eski Cami imamı çok mutlu olmuştu
" ÇOK GÜZEL EFENDİM ÇOK GÜZEL,BÖYLECE YAZI MESELEMİZ ÇÖZÜLÜR.DİYECEK BİR ŞEY YOK ALLAH MUVAFFAK ETSİN"dedi.
Gazi ayrılırken gene Eski Cami imamına,
“ SEVGİLİ HOCAM SİZDEN DE YENİ TÜRK YAZISINI ÖĞRENMENİZİ İSTERİM ÖĞRENİN ÖĞRETİN" demişti.
İnkılâplara inanmış olan bu ihtiyar din adamı birkaç ay
zarfında bu harfleri öğrenmiş Yeni yazıyla Atatürk'e bunu bildirmişti.
BU BİLGE HOCA EFENDİ GAZİ'NİN KENDİSİNE HEDİYE ETTİĞİ, EL
YAZISININ BULUNDUĞU KÜÇÜK KÂĞIDI HAYATININ EN KIYMETLİ HATIRASI OLARAK
SAKLAMIŞTI.
Arkadaşlar Yeni Türk harfleri usulca sevildi, tutuldu.
Yurdun her köşesinde Halk Dershaneleri açıldı. Çabuk öğrenildi.
Alfabe devrimi ile Boyacı, manav, bakkal, hamal, bekçi,
kadın erkek kısa zamanda gazete, dergi okur oldu.
Mustafa Kemal Paşa, rahatlıkla toplumun içine
karışıyor, onlarla beraber oluyor, konuşuyor, haberleşiyordu.
Tıpkı bir öğretim üyesi gibi onları eğitiyor,
sorularını cevaplıyor. Uyarıyor, kolaylık veriyordu.
Halk ta, sanki bir öğretmene başvururmuş gibi, ondan
özel ve teknik bilgi istiyordu.
Mustafa Kemal Paşanın şu telgrafı, bu durumun açık ve
değerli bir örneğidir:
“Gemlikte: gazozcu Haydar, tuhafiyeci Yahya, zahireci İsmail, Bekir Ali, Adil ve Hüseyin zürradan Ethem, zeytinci Mustafa, Sait, Bakkal Osman okuma ve yazmayı bir haftada öğrenmek çabasını gösterdiğinizden hoşnut oldum, kutlarım. Düzenlenmekte olan sözlük isteğinize uygun olacaktır"
Dilde Sadeleşme
Arkadaşlar Dilde sadeleşmeyi hızlandıran şey alfabe değişikliği
değil, esas itibariyle Türkçeleşme gayret ve çalışmalarıdır.
ATATÜRK, TÜRK MİLLETİNİN- HALKIN DİLİNİ - DEVLETİN RESMİ
DİLİ HALİNE GETİRMİŞTİR.
TATÜRK HALKIN KONUŞTUĞU DİLİ GRAMER KURALLARI ÇERÇEVESİNDE
YENİDEN GELİŞTİRİP GÜZELLEŞTİRMİŞTİR
ATATÜRK GÜZEL TÜRKÇEMİZİ TÜRK MİLLETİNİN İHTİYAÇLARINA CEVAP
VERECEK DÜNYANIN SAYGI DUYACAĞI BİR LİSAN HALİNE GETİRMEK İSTEMİŞ BAŞARMIŞTIR
Bir insanın Osmanlıcayı tam olarak anlayabilmesi ve düzgün
bir şekilde konuşabilmesi sanki ayrı bir bilim dalını öğrenmesi durumundaydı.
Osmanlıcayı öğrenen bir kişinin ise bilim yapması oldukça
zordu. Bu gün Osmanlıcaya dönüş isteyen kalmamıştır çünkü geriye gidiş demektir.
Türk Dili inkılabının manasını ve önemini
kavrayamamış olanlar bulunmakta, bu konuda ileri geri bilgisizce konuşulmaya
devam edilmektedir.
Hendese kitabında
"zaviyetanı mütebadiletanı haricetan,müsellesi mütesaviyüladla,şibhi münharifin mesahai sathiyesi,zû vücûhi kesire"denilse
Nebatat kitabında
"zütülfilkateyn, useybatı taliye zatülilkahı hafiyei viaiye'den"
bahsedilseydi bu gün kendi dilimizi mi konuşmuş olacaktık ?
Teşrih ve Hayvanat kitaplarında
"butayni eymen, dessamei zşerafetüsselase, meai zûisna aşer, zülgalsamatülmusaffaha, "deseydik
Sarf ve Nahiv kitabında
"mef'ûlünanh, müzafünilyh, mazii şuhûdi,müsnedünileyh"
sözcükleri bulunsaydı kendi dilimizi mi konuşmuş olacaktık?
Bu günkü bir tek kelimeyi ifade etmek için ezbere bir satır
yazı yazdığımız taktirde bilim ve eğitim de ileri gitmemiz mümkün olamayacaktı.
Türkçe'de halkın kullandığı şimdilik bildiğimiz 16.000yıllık
bir bilim diline dönülmüş toplumsal bütünlük sağlanmış, eğitim kolaylaşmıştır.
TDK Başkanı Ne Diyor ?
Bir Önceki TDK Başkanı Ş.Haluk Akalın ile yaptığımız kitap
hacimli sohbette Türk Dilindeki gelişmeleri anlatmış.
En geniş kapsamlı Türkçe sözlükte yalnızca 40.000 kelime
bulunmaktayken yeni hazırlanan lügatta 560.000 sözcüğün bulunduğunu ifade
etmiştir.
Atatürk'ün dil davamıza yön vermekteki katkısı ve payı,
ancak onun gibi muazzam bir önderin, onun gibi dev bir otoriteye sahip bir
dâhinin gerçekleştirebileceği dev cüsseli bir atılım şeklinde tecelli etmiştir.
Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayında topladığı Birinci Türk Dil
Kurultayı çok defa hakkı yenmiş,inkâr edilmiş Türk milletinin bir şahlanışıydı.
Atatürk:
"Türk dili zengin, geniş bir dildir.Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır" diyordu.
Atatürk:
"TÜRK MİLLETİNİN DİLİ TÜRKÇEDİR. TÜRK DİLİ DÜNYADA EN GÜZEL, EN ZENGİN VE EN KOLAY OLABİLECEK BİR DİLDİR."diyordu.
Atatürk'ün amacı zengin, güzel ve milli Türkçe idi. Bu
gayeden ayrılmak kişinin Türklüğünden uzaklaşmasıdır.
"Yüksel Türk Senin için Yüksekliğin hududu yoktur"
diyen Aziz Atatürk'ün Türk Milletini Yükseltme ve Yüceltme ülküsü vardı.
Atatürk bir dil uzmanı değildir. O bir komutandır. O Bir yol
göstericidir. Ancak yükselmesini arzu ettiği Türklük şuurunun temel
sütunlarından birisi olan Türk Dilini istiklâle kavuşturmak için son nefesine
kadar yoğun çaba harcamış yegane devlet adamımızdır.
Dil ve Tarih inkılapları Türk'e Türklüğünün iadesi anlamını
taşır. Atatürk'ün Türkçe savaşı soylu bir mücadeledir.
Türkçeyi Türkiyeye hakim kılmak mücadelesinden vaz geçerek
tersine yapılan bütün işler ülkemizi parçalanmaya götürecek talihsiz
adımlardır.
Bir lehçe olan Kürtçeyi bir dil haline getirerek ondan bir
millet meydana getirme gayesi içerisinde bulunanlar Vatan hainidir.
Türkçeyi Türkiye'ye hakim kılmak yerine farklı dilleri
teşvik edenler Türk milletinin gerçek düşmanlarıdır.
Atatürk ülkesinin birliği, bütünlüğü huzur ve refahı yolunda
yürürken Cumhuriyetin ilanı ile vatandaşlarımız "Etrakı bi idrak Türk"
şeklinde bahsedilen ezik bir durumdan tam bağımsız bir milletin şeref ve
haysiyet sahibi alnı açık başı dik evlatları haline gelmiştir.
İşte bunun için her yıl 10 Kasım günü Milyonlarca Türk onu
saygı ve sevgiyle anıyor onun için göz yaşı döküyor.
ATATÜRK'ÜN TÜRKÇE SAVAŞINA İHANET EDENLER TÜRK DİLİYLE
UĞRAŞANLAR ASLINDA TÜRK MİLLETİNE TÜRKLÜĞE SAVAŞ AÇMIŞ GAFİLLER VE VATAN
HAİNLERİDİR.
Genç yaşta yitirdiğimiz Milli Eğitim Bakanlarımızdan Dr
Reşit Galip 1 Türk Dil Kurultayında şöyle sesleniyordu:
"TÜRK DİLİNİN ASLÎ ZENGİNLİĞİNE ASLÎ HAŞMET VE ÂZAMETİNE GÖLGE OLANLAR MİLLET HAFIZASININ CEHENNEMİNDE DÜNYANIN SONUNA KADAR YANACAKLARDIR."
Nihal Atsız:
"ORDUSUNU KAYBEDEN MİLLET TEHLİKEDEDİR,İSTİKLÂLİNİ KAYBEDEN MİLLET FELAKETE DÜŞMÜŞTÜR.DİLİNİ KAYBEDEN MİLLET YOK OLMUŞ DEMEKTİR"
Türkçe Giderse Türkiye Gider !
Bir milletin dilini bozdunuz mu, onun kültür faaliyetini
aksatmış, fikir hareketlerini tam bir karışıklık içine düşürmüş olursunuz.
Dilini yitirmemiş bir halk, bir kavim milliyetini muhafaza
ediyor demektir.
Onun istiklâline kavuşarak ve devlet kurarak bir millet
hâlinde ortaya çıkması her zaman için mümkündür. Tarihte bunun örnekleri pek
çoktur.
Bir milletin kurmuş olduğu devlet yıkılabilir, oturduğu
vatan elinden alınabilir, dili yaşıyorsa, o millet dağılmamıştır, kaybolmamıştır,
ayaktadır.
Bir milletin dili bozulursa, kültüründe buhranlar başlar.
Sanat, edebiyat ve fikir sahalarında çöküntüler meydana gelir.
BİR MİLLETİ İÇTEN YIKMAK İÇİN, DİLİNDE ANARŞİ MEYDANA
GETİRMEK VE BÖYLECE KÜLTÜRÜNÜ ÇÖKERTMEK, İLK BAŞVURULAN HAREKETLERDİR.
Arkadaşlar dilimizle ve kültürümüzle uğraşılması önemli
meselelerimizden başındadır. Din Maskesi takanlar Arapçacı oldukları için uğraşmıyorlar.
TÜRK MİLLETİNE OLAN KİNLERİNİ MASKELEMEK İÇİN
YAPIYORLAR DAMARINDA ZERRECE TÜRK KANI TAŞIYAN TÜRK İÇİN TÜRK'E GÖRE DÜŞÜNÜR.
MİLLET BÜTÜNLÜĞÜNÜN GELECEĞİ ANCAK DİLLE GÜVENCE ALTINA
ALINABİLİR. DİLİNİ YİTİREN MİLLET KİŞİLİĞİN DE YİTİRMİŞ OLUR.
En İyi Örnek !
BUNUN EN BELİRGİN ÖRNEĞİ ESKİ BULGARLAR TÜRKLERİDİR BULGAR
TÜRKLER’İ HUN DEVLETİ’Nİ TEŞKİL EDEN MİLLETLERDEN BİRİ OLARAK GİRMİŞLERDİR.
Tarihteki pek çok Türk Devleti Bulgarlar gibi tarih
sahnesinden silinmiş hatta Türk'e düşmanlık bile gütmüştür DİL EN ÖNEMLİ
KONULARDANDIR.
Dil ve Kültür
"TÜRK DİLİ TÜRK MİLLETİ NİN KALBİDİR, BEYNİDİR."
- MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Kültür bir milleti millet yapan, millet adını verdiğimiz
insan cemiyetini kuran bir varlıktır.
Kültürün unsurları, dil, tarih örf ve adetler, dünya görüşü,
din, san’at, ve milli şuurdur.
Dil olmasa düşünce ve duyguda gelişmezdi, insan topluluğu
ilerlemez, bir medeniyet oluşturamazdı Bir milletin kültürü onun dilinde
yaşamaktadır.
BU NEDENLE DÜŞÜNCE VE DUYGULARI NESİLDEN NESİLE, İNSANDAN
İNSANA NAKLETME VASITASI OLAN DİL,HER TÜRLÜ KÜLTÜR FAALİYETİNİN TEMELNİ TEŞKİL
EDER.
Ünlü dil bilimcilere göre, yalnız kendi dillerinde ilerleme
yapabilen milletler gerçek birer kültürün yaratıcısı olabilmektedir.
İnsan dil ile düşünebildiği ve düşüncesinin en iyi anlatım
aracı dil olduğu için, dil kültürün yaratıcısı ve geliştiricisidir.
Bir toplumda sosyal yapıyı şekillendiren bütün değerler, dil
hazinesine aktarıldığı için bir milletin kültürü onun dilinde yaşamaktadır.
Bu ortak değerler, bir kuşaktan ötekine ancak dil yolu ile
geçirilebildiği için, dil aynı zamanda bir kültür taşıyıcısıdır.
Görülüyor ki, dil ile sosyal yapı ve o sosyal yapıyı
şekillendiren kültür arasında ayrılmaz bir bağ vardır.
KISACASI, BİR MİLLETİN KÜLTÜRÜ ONUN DİLİNDE YAŞAMAKTADIR. DİL,SOSYAL
YAPININ VE KÜLTÜRÜN AYNASIDIR MİLLİ KÜLTÜRÜN TEMEL DİREKLERİNDEN BİRİDİR.
Cevap : Türk kültürünün yetiştirdiği insan tipi mükemmeldir.
Bu tip,hangi kademede olursa olsun, insani meziyetler ve faziletlerle doludur
Attila’dan Kül Tigin’e Alp Arslan’dan Atatürk’e, Barbaros’tan Mimar Sinan’a, Yusuf Has Hacib’den Uluğ Bey’e, Yunus Emre’den Fuzûli’ye, Evliya Çelebi’den Gaspıralı İsmail’e Ziya Gökalp’den, Ali Şir Nevai’ye sayısız yüksek insan tipleri Türk kültürünün sinesinden çıkmıştır.
YALNIZ MEHMETÇİK TİPİ TÜRK İNSANININ NE MÜSTESNA BİR VARLIK
OLDUĞUNU GÖSTERMEYE KAFİDİR.
Türk kültürü üstün bir cemiyet şekli ortaya koymuştur. İnsan
cemiyetlerinin en yüksek faaliyetleri devlet kurmaktır.
COMMENTS