Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -3 Detaylı ve Günlük Takip İçin Twitter...
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken
İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri
Bölüm -3
Detaylı ve Günlük Takip İçin Twitter'dan Taner Ünal
Okurlara not : Yaptığımız çalışmada Dip notlar Facebeok’a yüklenemediği için görülmemektedir bunları bilahare bir site kurarak orada tekrar yayınlayacağız Saygılarımla. Taner Ünal
Kuteybe dönemi Araplar için şanslı bir dönemdir. Bölgeye hakim Türk devletleri bir yandan kendileri arasında diğer yandanda Çin’le yaşadıkları önemli savaşlar ve problemler nedeniyle Araplara karşı ciddi bir ordu meydana getirerek savaşamamışlardır. Bu nedenle Araplar karşılarında yerli dihkanların ve halkın meydana getirdiği bir direnişle karşılaştılar. Arapların bu dönemdeki yaptıkları bir anlamda yöredeki kargaşa ve kaos’un meydana getirdiği yönetim boşluğundan istifade ile önce talan hareketidir
Araplar tarafından şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir. Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan "Talkan Katliamında" 40.000 Türk kesilerek 24 km. yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır. Kuteybe sonrası "Curcan Katliamı"nda da esir alınan 40.000 Türk’ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır."Teslim olursanız canınız bağışlanacak" sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş, "Şeriat söz tanımaz" denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
Horasan valiliğine getirilen Basralı Müslim b. Amr’ın oğlu Kuteybe, Emevi hanedanına bağlılığıyla tanınıyordu. Kuteybenin tayini ile Ezd-Rebia’nın Horasan’daki üstünlüğü kırılmış oluyordu. Kuteybe parçalanmış ve itibarını kaybetmiş olan Bahile kabilesine mensuptu. Bu kabile büyük gurupların haricinde olduğu gibi hangi tarafa mensup olduğu da pek malüm değildi, fakat vaziyete göre Kayslara iltihak etmişti. Kuteybe’nin arkasında kuvvetli bir aileye dayanmaması Haccac’ın işine gelmekteydi. Çünkü o bu nedenle sırtını hükümete dayamak zorunda bulunmaktaydı.
Maveraünnehr’in gerçek fatihi hiç şüphesiz Kuteybe b. Müslüm’dir. 86 (705) yılında Horasan valiliğine tayin edilen Kuteybe, Haccac’ın idarı sahadaki dehasını kendisinin strateji belirlemedeki mahareti ile birleştirerek büyük çapta askeri harekâta girişti.
Cesaretten fayda almadığını anlayınca hile ve desise kullanmak suretiyle Arap hakimiyetini Maveraünnehr’de sağlam bir şekilde ilk kuran odur. Kuteybe yerli melikler arasındaki anlaşmazlıklardan çok iyi faydalanmasını bildi.
Gibb, Kuteybenin başarılarının abartıldığı, Müslüman ordularının Orta Asyadaki muvaffakiyelerinin asıl amilinin Haccac’ın idaredeki dehasıyla, Kuteybe nin askeri iktidarı arasındaki gücün birleşmesinden kaynaklanıdığı kanaatindedir. Yine Gibb’in iddiasına göre Kuteybe ile Haccac arasındaki iletişim ve koordinasyonun iyi işlemesi ve savaş planlarına kadar her hususun sıkı bir temas ve neticesinde oluşturulması Kuteybenin başarılarında büyük etken olmuştur.
Kuteybe b. Müslim’den evvel Horasan’ın şimalinde ve şarkında bulunan ülkeler, Musa b. İbn Hazım zamanından da bildiğimiz gibi, ancak kısmen istilaya hedef tutulmuş ve ancak geçici olarak itaat altına alınabilmişti. İşte Kuteybe eliyle hakiki bir feth hiç olmazsa başlamış oldu.
Arapların 705 yılına kadar, İslâmı yayma ve Seyhun-Ceyhun bölgesini fethetme yolunda ciddi bir faaliyetleri olmamıştır. Bölgedeki faaliyetler daha çok ganimet ve haraç almakla ilgilidir. Mücadelenin koşullarına göre, İslâm ve İslâm olmayan rahatlıkla birbiriyle birleşmektedir.
Doğudaki fütuhat, bütün İran’ı elinde tutan Haccac’ın vali bulunduğu Irak’tan yapılıyordu. Abdülmelik, 704 yılında Haccac’ın tavsiyesiyle Kuteybe, b. Müslim’i, Oksus = Ceyhun (bugünkü Amuderya) nehrinden Hindikuş’a kadar uzanan Horasan’ın doğu eyaletine vali tayin etmişti. Üstadı Haccac gibi kuteybe de hiç bir şeyden çekinmezdi.
Kuteybe, işe ilkin birbirleriyle boğuşan Arap kabilelerini birleştirmekle başlar. İran’lı Mavaliden memurlar, valiler atayarak, Arapları kızdırmak pahasına da olsa, yöresel güçleri kazanmaya çalışır ve 705-715 döneminde Ceyhun-Seyhun bölgesinin sistemli fethine girişir.
Maveraünnehr’de siyası manada bir birliğin bulunmaması bu bölgede İslam ordularının ilerlemesini kolaylaştırıyordu. Gerçi bu sırada Türkeş hakanlığı en kudretli devrini yaşamasına rağmen,* Araplar’a karşı yapılan müadelede fazla bir varlık gösterememiştir.
Türklere yaptığı zulümle Arap vahşetinin belirleyici adı haline gelen Kuteybe Horasan’a vardığında Mufaddal orduyu gazaya göndermek üzere hazırlamış bulunuyordu.
Kuteybe Mufaddal bin Mühelleb’in asker toplayıp Ahirun ve Şuman gazalarına gittiğini görünce Merv’e geldi.
Askerlere bir konuşma yapıp onları cihada teşvik etti.
diyen Kuteybe halka Kur’an ayetleriyle, Peygamberin hadislerinden örnekler verdi. Minberden aşağı indikten sonra halkı teftiş Her kişiye bir silah verdi. Merv’in ordu komutanlığına İyas b. Abdullah b. Amr’ı, haraç işlerini sorumluluğuna da Osman es-Saidi’yi tayin ederek Merv’den ayrıldı.
İlk deneyimini başarıyla atlatan Kuteybe’nin önünde artık büyük ufuklar açılmıştır. O zamana kadar yapılan sınırsız mal ve esir talanı sayılmazsa (!) kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar, artık kalıcı başarılar elde edecek, diğer işgal alanları kadar kolay olmasa bile Türk yurtlarını da sömürgeleştirebileceklerdi. Araplar Yarım asırdır belirli hedeflere yönelmiş, planlı bir fetih hareketi olmaktan çok uzak yağma ve baskın hareketi olarak nitelendirebileceğimiz başarısız akınlar yapmışlardı. Deyim yerindeyse Kuteybe’nin valilik dönemi, Türk’e yönelik Arap fetih politikasının talancılıktan sömürgeciliğe geçiş dönemidir.
Kuteybe’nin diğer bir şansıda mahiyetindeki orduların Haccac tarafından özenle eğitilip donatılmasıydı.
Belh Amu-Derya’ınn cenubunda ve bu nehrin, şimdi artık ona karışmayan, Dehas adlı kolu üzerinde Koh-i Baba adlı dağın ovaya doğru yayılan şimal yamacı üstünde, dağın geçitlerinden Amu-Derya’ya giden mühim ticeret yolu üzerinde bulunmaktadır. *
Adını eski Farsça’da (Persçe) Bâhtriş, Avesta”da Bâhdi (Bahdri) ve Grekçe’de Baktra şeklinde geçen Baktres’ten (muhtemelen Dehâs ırmağının eski adı) alır. Şehrin kuruluşu ile ilgili birçok rivayet vardır. Bunlardan bazılarına göre bu şehri İran yaratılış efsanelerinde geçen Keyümers yaptırmaya başlamış, efsanevi hükümdarların üçüncüsü olan Tahmüras tamamlatmıştır. Bir rivayete göre de Belh yine efsanevi hükümdarlardan olan Minüçihr b.İrec tarafından yaptırılmıştır. Belh’in bir süre Turan Hükümdarı Efrâsiyab’ın başşehri olduğu da rivayet edilir.
İskender’in ölümünden sonra Selevkos Krallığı sınırları içinde kaldı; daha sonra Baktrian Krallığı’nın ve Kuşanlar ile Eftalitler’ (Ak Hunlar)’in başşehri oldu. Burası evvelce kadim Horasan satraplığının siyasi ve sonraki Toharistan devletinin irfan ve din merkezi olmuştur.
Kuteybe b. Müslim, esas hedefi olan Mavraünnehr’e karşı harekete geçmeden önce, Toharistan’ı emniyete almak (ve Oradaki isyanları bastırmak)gayesiyle Merv ve Talakan dan üzerinden Belh’e gitmek üzere sefere çıktı. Kuteybe Talekan’a vardığında Belh dihkânları yanına gelip onunla birlikte yola koyuldular. Kuteybe nehri aştıktan sonra Belh ırmağını geçince, bir sene evvel Tirmiz kalesinin hücumunda mufaddal ile birlikte hareket etmesi muhtemel olan Çağatay kıralı Nişel Ayser çeşitli hediyelerle ve altın anahtarlarla onu karşılayarak ülkesine davet etti. Kuteybe de onunla birlikte gitti.
Oraya gidince, Keftan Meliki de karşılamaya geldi. Çok hediyeler getirdi. O da Kuteybe’yi kendi ülkesinde misafir etti.
Oradan ayrılınca Ahirün ve Şüman melikleri de onu karşıladılar.
Ve Kuteybe’yi kendi bölgelerine götürdüler. Ancak bu melikler, Kuteybenin dostu muhtemelen Türk olan Çağatay melikine bir hayli zarar vermişler onu incitmişlerdi.
Bölgeden ayrılan ve hadise üzerinde yoğunlaşan Kuteybe Çağatay Melikinden yana tavır koyarak Sağan’dan Ahirun ve Şuman üzerine yürüdü. Çok sayıda esir, mal, kale ve arazileri ganimet olarak ele geçirdi. ordusunun başına ise kardeşi Salih b. Müslim’i tayin etmiştir. Salih ise Kuteybe’nin geri dönüşünden sonra kaşan’ı ve Orşit’i fethetti. Orşit Fergana’ya bağlıdır. Salih ayrıca “Eski Fergana” diye bilinen Ahşiket’i fethetti. Salih ile birlikte Nasr b. Seyyar da vardı. Nasr bu çarpışmalarda üstün başarılar gösterdi.
Wellhausen’e göre bu sefer daha önce hazırlanmış bir seferdi, Arap Devleti ve Sukutu, s. 207,Gibb ise Kuteybenin Şuman’a karşı bir sefer yapmayı düşündüğünü ancak Demir Kapı’dan gelebilecek tehlikeleri gözönüne alarak bu seferleri komutanlarına havale ettiğini anlatır. Orta Asyada Arap Fütühatı S.28.
Diğer bir rivayete göre , Kuteybe 85 yılında Horasan’a gelince orduyu teftiş ederek Aherun ve Şuman’a gaza yaptıktan sonra Merv’e geri dönmüştür.
Ordusundan önce kendisinin döndüğünü öğrenen Haccac, bir mektup yazarak ordusundan önce gelmiş olmasından ötürü onu kınayıp şöyle dedi:
Kuteybe’nin bu savaşta esir aldığı kimseler arasında Bermek Ebu Halid b. Bermek’in hanımı da vardı. Bermek İse Nevbahar hükümdarı idi. Daha sonra bu kadın Kuteybe’nin kardeşi Abdullah b. Müslim’in payına düşmüş, o da onunla münasebet kurmuştu. Bilahare Belh halkı onunla barış yapınca Kuteybe de esirlerin iade edilmesini emretti. Bermek’in hanımı Abdullah’a: “Ben senden hamile kalmış bulunuyorum”. Dedi. Abdullah b. Müslim ölümü yaklaşınca Bermek’in hanımının karnında bulunan çocuğun nesebine ilhak edilmesini vasiyet etti. Daha sonra da kadın Bermek’e iade edildi.
Denildiğine göre, mehdi’nin Rey’e geldiği sırada Abdullah b. Müslim’in çocuklarının Halid’in yanına giderek kardeşleri olduğunu ileri süremeleri üzerine Müslim b. Kuteybe onlara şöyle demişti: “Sizler onu babanızın nesebine ilhak edecek olursanız, o da bunu kabul edecek olursa onu evlendirmeniz gerekecektir.” Bunun üzerine onu bıraktılar. Çocuğu da Barmek’e verdiler. Barmek tabip idi.
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -1
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -2
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -3
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -4
İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri
Bölüm -3
Detaylı ve Günlük Takip İçin Twitter'dan Taner Ünal
Okurlara not : Yaptığımız çalışmada Dip notlar Facebeok’a yüklenemediği için görülmemektedir bunları bilahare bir site kurarak orada tekrar yayınlayacağız Saygılarımla. Taner Ünal
Kuteybe dönemi Araplar için şanslı bir dönemdir. Bölgeye hakim Türk devletleri bir yandan kendileri arasında diğer yandanda Çin’le yaşadıkları önemli savaşlar ve problemler nedeniyle Araplara karşı ciddi bir ordu meydana getirerek savaşamamışlardır. Bu nedenle Araplar karşılarında yerli dihkanların ve halkın meydana getirdiği bir direnişle karşılaştılar. Arapların bu dönemdeki yaptıkları bir anlamda yöredeki kargaşa ve kaos’un meydana getirdiği yönetim boşluğundan istifade ile önce talan hareketidir
Araplar tarafından şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir. Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan "Talkan Katliamında" 40.000 Türk kesilerek 24 km. yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır. Kuteybe sonrası "Curcan Katliamı"nda da esir alınan 40.000 Türk’ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır."Teslim olursanız canınız bağışlanacak" sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş, "Şeriat söz tanımaz" denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
Horasan valiliğine getirilen Basralı Müslim b. Amr’ın oğlu Kuteybe, Emevi hanedanına bağlılığıyla tanınıyordu. Kuteybenin tayini ile Ezd-Rebia’nın Horasan’daki üstünlüğü kırılmış oluyordu. Kuteybe parçalanmış ve itibarını kaybetmiş olan Bahile kabilesine mensuptu. Bu kabile büyük gurupların haricinde olduğu gibi hangi tarafa mensup olduğu da pek malüm değildi, fakat vaziyete göre Kayslara iltihak etmişti. Kuteybe’nin arkasında kuvvetli bir aileye dayanmaması Haccac’ın işine gelmekteydi. Çünkü o bu nedenle sırtını hükümete dayamak zorunda bulunmaktaydı.
Maveraünnehr’in gerçek fatihi hiç şüphesiz Kuteybe b. Müslüm’dir. 86 (705) yılında Horasan valiliğine tayin edilen Kuteybe, Haccac’ın idarı sahadaki dehasını kendisinin strateji belirlemedeki mahareti ile birleştirerek büyük çapta askeri harekâta girişti.
Cesaretten fayda almadığını anlayınca hile ve desise kullanmak suretiyle Arap hakimiyetini Maveraünnehr’de sağlam bir şekilde ilk kuran odur. Kuteybe yerli melikler arasındaki anlaşmazlıklardan çok iyi faydalanmasını bildi.
Gibb, Kuteybenin başarılarının abartıldığı, Müslüman ordularının Orta Asyadaki muvaffakiyelerinin asıl amilinin Haccac’ın idaredeki dehasıyla, Kuteybe nin askeri iktidarı arasındaki gücün birleşmesinden kaynaklanıdığı kanaatindedir. Yine Gibb’in iddiasına göre Kuteybe ile Haccac arasındaki iletişim ve koordinasyonun iyi işlemesi ve savaş planlarına kadar her hususun sıkı bir temas ve neticesinde oluşturulması Kuteybenin başarılarında büyük etken olmuştur.
Kuteybe b. Müslim’den evvel Horasan’ın şimalinde ve şarkında bulunan ülkeler, Musa b. İbn Hazım zamanından da bildiğimiz gibi, ancak kısmen istilaya hedef tutulmuş ve ancak geçici olarak itaat altına alınabilmişti. İşte Kuteybe eliyle hakiki bir feth hiç olmazsa başlamış oldu.
Arapların 705 yılına kadar, İslâmı yayma ve Seyhun-Ceyhun bölgesini fethetme yolunda ciddi bir faaliyetleri olmamıştır. Bölgedeki faaliyetler daha çok ganimet ve haraç almakla ilgilidir. Mücadelenin koşullarına göre, İslâm ve İslâm olmayan rahatlıkla birbiriyle birleşmektedir.
Doğudaki fütuhat, bütün İran’ı elinde tutan Haccac’ın vali bulunduğu Irak’tan yapılıyordu. Abdülmelik, 704 yılında Haccac’ın tavsiyesiyle Kuteybe, b. Müslim’i, Oksus = Ceyhun (bugünkü Amuderya) nehrinden Hindikuş’a kadar uzanan Horasan’ın doğu eyaletine vali tayin etmişti. Üstadı Haccac gibi kuteybe de hiç bir şeyden çekinmezdi.
Kuteybe, işe ilkin birbirleriyle boğuşan Arap kabilelerini birleştirmekle başlar. İran’lı Mavaliden memurlar, valiler atayarak, Arapları kızdırmak pahasına da olsa, yöresel güçleri kazanmaya çalışır ve 705-715 döneminde Ceyhun-Seyhun bölgesinin sistemli fethine girişir.
Maveraünnehr’de siyası manada bir birliğin bulunmaması bu bölgede İslam ordularının ilerlemesini kolaylaştırıyordu. Gerçi bu sırada Türkeş hakanlığı en kudretli devrini yaşamasına rağmen,* Araplar’a karşı yapılan müadelede fazla bir varlık gösterememiştir.
Türklere yaptığı zulümle Arap vahşetinin belirleyici adı haline gelen Kuteybe Horasan’a vardığında Mufaddal orduyu gazaya göndermek üzere hazırlamış bulunuyordu.
Kuteybe Mufaddal bin Mühelleb’in asker toplayıp Ahirun ve Şuman gazalarına gittiğini görünce Merv’e geldi.
Askerlere bir konuşma yapıp onları cihada teşvik etti.
“Allah kendi dininin aziz olması için size bu toprakları helal kıldı!”
diyen Kuteybe halka Kur’an ayetleriyle, Peygamberin hadislerinden örnekler verdi. Minberden aşağı indikten sonra halkı teftiş Her kişiye bir silah verdi. Merv’in ordu komutanlığına İyas b. Abdullah b. Amr’ı, haraç işlerini sorumluluğuna da Osman es-Saidi’yi tayin ederek Merv’den ayrıldı.
İlk deneyimini başarıyla atlatan Kuteybe’nin önünde artık büyük ufuklar açılmıştır. O zamana kadar yapılan sınırsız mal ve esir talanı sayılmazsa (!) kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar, artık kalıcı başarılar elde edecek, diğer işgal alanları kadar kolay olmasa bile Türk yurtlarını da sömürgeleştirebileceklerdi. Araplar Yarım asırdır belirli hedeflere yönelmiş, planlı bir fetih hareketi olmaktan çok uzak yağma ve baskın hareketi olarak nitelendirebileceğimiz başarısız akınlar yapmışlardı. Deyim yerindeyse Kuteybe’nin valilik dönemi, Türk’e yönelik Arap fetih politikasının talancılıktan sömürgeciliğe geçiş dönemidir.
Kuteybe’nin diğer bir şansıda mahiyetindeki orduların Haccac tarafından özenle eğitilip donatılmasıydı.
KUTEYBE BELH’E GİDİYOR
Belh Amu-Derya’ınn cenubunda ve bu nehrin, şimdi artık ona karışmayan, Dehas adlı kolu üzerinde Koh-i Baba adlı dağın ovaya doğru yayılan şimal yamacı üstünde, dağın geçitlerinden Amu-Derya’ya giden mühim ticeret yolu üzerinde bulunmaktadır. *
Adını eski Farsça’da (Persçe) Bâhtriş, Avesta”da Bâhdi (Bahdri) ve Grekçe’de Baktra şeklinde geçen Baktres’ten (muhtemelen Dehâs ırmağının eski adı) alır. Şehrin kuruluşu ile ilgili birçok rivayet vardır. Bunlardan bazılarına göre bu şehri İran yaratılış efsanelerinde geçen Keyümers yaptırmaya başlamış, efsanevi hükümdarların üçüncüsü olan Tahmüras tamamlatmıştır. Bir rivayete göre de Belh yine efsanevi hükümdarlardan olan Minüçihr b.İrec tarafından yaptırılmıştır. Belh’in bir süre Turan Hükümdarı Efrâsiyab’ın başşehri olduğu da rivayet edilir.
İskender’in ölümünden sonra Selevkos Krallığı sınırları içinde kaldı; daha sonra Baktrian Krallığı’nın ve Kuşanlar ile Eftalitler’ (Ak Hunlar)’in başşehri oldu. Burası evvelce kadim Horasan satraplığının siyasi ve sonraki Toharistan devletinin irfan ve din merkezi olmuştur.
Kuteybe b. Müslim, esas hedefi olan Mavraünnehr’e karşı harekete geçmeden önce, Toharistan’ı emniyete almak (ve Oradaki isyanları bastırmak)gayesiyle Merv ve Talakan dan üzerinden Belh’e gitmek üzere sefere çıktı. Kuteybe Talekan’a vardığında Belh dihkânları yanına gelip onunla birlikte yola koyuldular. Kuteybe nehri aştıktan sonra Belh ırmağını geçince, bir sene evvel Tirmiz kalesinin hücumunda mufaddal ile birlikte hareket etmesi muhtemel olan Çağatay kıralı Nişel Ayser çeşitli hediyelerle ve altın anahtarlarla onu karşılayarak ülkesine davet etti. Kuteybe de onunla birlikte gitti.
Oraya gidince, Keftan Meliki de karşılamaya geldi. Çok hediyeler getirdi. O da Kuteybe’yi kendi ülkesinde misafir etti.
Oradan ayrılınca Ahirün ve Şüman melikleri de onu karşıladılar.
Ve Kuteybe’yi kendi bölgelerine götürdüler. Ancak bu melikler, Kuteybenin dostu muhtemelen Türk olan Çağatay melikine bir hayli zarar vermişler onu incitmişlerdi.
Bölgeden ayrılan ve hadise üzerinde yoğunlaşan Kuteybe Çağatay Melikinden yana tavır koyarak Sağan’dan Ahirun ve Şuman üzerine yürüdü. Çok sayıda esir, mal, kale ve arazileri ganimet olarak ele geçirdi. ordusunun başına ise kardeşi Salih b. Müslim’i tayin etmiştir. Salih ise Kuteybe’nin geri dönüşünden sonra kaşan’ı ve Orşit’i fethetti. Orşit Fergana’ya bağlıdır. Salih ayrıca “Eski Fergana” diye bilinen Ahşiket’i fethetti. Salih ile birlikte Nasr b. Seyyar da vardı. Nasr bu çarpışmalarda üstün başarılar gösterdi.
Wellhausen’e göre bu sefer daha önce hazırlanmış bir seferdi, Arap Devleti ve Sukutu, s. 207,Gibb ise Kuteybenin Şuman’a karşı bir sefer yapmayı düşündüğünü ancak Demir Kapı’dan gelebilecek tehlikeleri gözönüne alarak bu seferleri komutanlarına havale ettiğini anlatır. Orta Asyada Arap Fütühatı S.28.
Diğer bir rivayete göre , Kuteybe 85 yılında Horasan’a gelince orduyu teftiş ederek Aherun ve Şuman’a gaza yaptıktan sonra Merv’e geri dönmüştür.
Ordusundan önce kendisinin döndüğünü öğrenen Haccac, bir mektup yazarak ordusundan önce gelmiş olmasından ötürü onu kınayıp şöyle dedi:
“Düşman illerine giderken ordunun önünde ol, dönüşte de gerisinde ol.”
BERMEK’İN EŞİ
Kuteybe’nin bu savaşta esir aldığı kimseler arasında Bermek Ebu Halid b. Bermek’in hanımı da vardı. Bermek İse Nevbahar hükümdarı idi. Daha sonra bu kadın Kuteybe’nin kardeşi Abdullah b. Müslim’in payına düşmüş, o da onunla münasebet kurmuştu. Bilahare Belh halkı onunla barış yapınca Kuteybe de esirlerin iade edilmesini emretti. Bermek’in hanımı Abdullah’a: “Ben senden hamile kalmış bulunuyorum”. Dedi. Abdullah b. Müslim ölümü yaklaşınca Bermek’in hanımının karnında bulunan çocuğun nesebine ilhak edilmesini vasiyet etti. Daha sonra da kadın Bermek’e iade edildi.
Denildiğine göre, mehdi’nin Rey’e geldiği sırada Abdullah b. Müslim’in çocuklarının Halid’in yanına giderek kardeşleri olduğunu ileri süremeleri üzerine Müslim b. Kuteybe onlara şöyle demişti: “Sizler onu babanızın nesebine ilhak edecek olursanız, o da bunu kabul edecek olursa onu evlendirmeniz gerekecektir.” Bunun üzerine onu bıraktılar. Çocuğu da Barmek’e verdiler. Barmek tabip idi.
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -1
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -2
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -3
Arap Vahşeti Adım Adım Yaklaşırken İslamiyetin İlk Yıllarında Arap-Türk Münasebetleri Bölüm -4
COMMENTS