ATEŞİ BULAN TÜRK Türklerde ateş ve ocak kültleri birbirinden ayrılmaz.Sotun ve ata ocağının devamı "Otçigin/Ottigin" adı...
ATEŞİ BULAN TÜRK
Türklerde ateş ve ocak kültleri birbirinden ayrılmaz.Sotun ve ata ocağının devamı "Otçigin/Ottigin" adı verilen en küçük çocuğun görevidir. O, çadırdaki (yurt-üy-eb-ev) ocağın sönmemesi için baba ocağında bırakılır.
Şöyle bir efsane anlatılır: " Kök Türklerin ataları Hunların kuzeyinde bulunan SOU ülkesinden çıkmışlar. Onların kabile reislerine "A-PANG-PU" derlermiş. Bu reisin on yedi kardeşi varmış, Adı İ-chi Ni-shu-tu olan küçük kardeşlerinden birisi KURT'tan doğmuş. Bu çocuğun diğer kardeşleri çok zayıf oldukları için düşmanları tarafından yok edilmişler. Kurt'tan doğan İ-chi Ni-shu-tu, tanrılar tarafından öylesine güçler tarafından donatılmış ki "YADA TAŞI" ile yağmur yağdırma ve aynı zamanda rüzgâr estirme yeteneklerine sahipmiş.
İ-chi Ni-shu-tu'nun babaları, YAZ ve KIŞ TANRILARI (!) olan iki karısı varmış. Bu iki kadından birisi dört çocuk doğurmuş:
Birisi Leylek (ya da kuğu ) olmuş
İkincisi Kırgız imiş. (Moğolistan'ın kuzey doğu tarafından bulunan A-Fu ile Kem nehirleri arasına oturmuş.)
Üçüncüsü (adı belli değil) Yenisey nehrinin kıyılarına yakın Chu-Chin suyu boyunda yurt tutmuş.
Dördüncüsü (adı belli değil) Sayan Dağları'nın batı tarafında olduğu sanılan Chien-shu ve Shin Dağları'nda yerleşmiş.
Bu dağlarda, yıkılan eski devletin reisi olan A-pang-pu'nun bir oymağı yaşıyormuş. Bu oymağın insanları soğuktan çok dertli imişler. Döret kardeşten en büyüğü burada ATEŞİ BULMUŞ ve halkını ıstıraptan korumuş, onları besleyerek hayatlarını kurtarmış. Bundan dolayı diğer üç kardeş, aralarında anlaşarak ateşi bulan en büyük kardeşlerini kağan seçmişler ve "TÜRK" ünvanını vermişler.Gerçek adı Na Tu-liu olan TÜRK'ün on karısı varmış. Karılarının doğurduğu çocuklar soy adlarını annelerinden almışlar Börülü soyu da Türk'ün en küçük karısının soyundan geliyormuş.
Altaylı kavimlerin hepsi ateşi kutsal saymışlardır. Onlara göre ateş, gökten inmiştir ve gök tanrısının oğludur. Ateşin temizleyici özelliği olduğundan zararlı ruhları uzaklaştırır. Bizanslı elçiler ve seyyahlar, iki ateş arasından geçirildikten sonra hakan huzuruna çıkarılmışlardır. Hatta müslüman Türklerde de bu gelenek halâ yaşamaktadır. Başkurt ve Kazak Türkleri bir yağlı paçavrayı tutuşturup, hastanın etrafında "alas, alas" diye dolaştırırlar. Buna "alaslama" denir. Bu kelime Türkiye Türkçesine "alazlama" şeklinde geçmiştir. Anlamı ateşte temizleme demektir.
Eski Türklerin kullandıkları kayın ağacından yapılmış kulübelerde, keçeden yaptıkları ve "yurt-curt-üy" adını verdikleri evlerde en kutsal yer ocak idi. Ocak, bir evde yaşayanların işareti idi ki ocakta yanan ateşin dumanı o yurt'un tepesindeki delikten (tündükten) dışarı çıkardı. Savaşa giden Türk ailesi en küçük erkek çocuğunu ateşin sönmemesi için evde bırakılır ve o çocuğa da "OT-TİGİN / OT-ÇİGİN" (Ateş prensi) derlerdi. Çocuğun görevi ocaktaki ateşi söndürmemek, o evde bir aile olduğunu belirtmekte idi (Bkz. İstiklâl Marşı )
Bundan 50-60 yıl önce, her evde kibrit ya da "kav-çakmak taşı-demir" bulunmadığı için,ocak yakacak olan anneler çocuklarını bir ateş küreği ile komşuya göndererek "köz" isterlerdi. Bugün "Ne acelen var ateş mi almaya geldin?" deyimi o günlerden kalmadır.
Bütün Türk dünyasında aile ocağında yanan ateş her zaman kutludur. Altaylarda ateş su ile söndürülmez. üzerine işenmez, tükürülmez ve ateşle oynanmaz. Kamlar da bazı törenlerde ateş etrafında dönerek, üzerinden atlayarak gösteri yaparlar. Bu geleneğin Türkiye ve Orta Asya Türkleri tarafından hâlâ yaşatılan "Nevruz" törenlerinde yakılan ateş üzerinden atlayarak geleneği sürdürdükleri görülür.
Prof.Dr. Tunce Gülensoy'un
"Barbar Türkler" Kitabından
Ayrıca : http://goo.gl/xms8DY
Resim : http://oyu.kz/
Türklerde ateş ve ocak kültleri birbirinden ayrılmaz.Sotun ve ata ocağının devamı "Otçigin/Ottigin" adı verilen en küçük çocuğun görevidir. O, çadırdaki (yurt-üy-eb-ev) ocağın sönmemesi için baba ocağında bırakılır.
Şöyle bir efsane anlatılır: " Kök Türklerin ataları Hunların kuzeyinde bulunan SOU ülkesinden çıkmışlar. Onların kabile reislerine "A-PANG-PU" derlermiş. Bu reisin on yedi kardeşi varmış, Adı İ-chi Ni-shu-tu olan küçük kardeşlerinden birisi KURT'tan doğmuş. Bu çocuğun diğer kardeşleri çok zayıf oldukları için düşmanları tarafından yok edilmişler. Kurt'tan doğan İ-chi Ni-shu-tu, tanrılar tarafından öylesine güçler tarafından donatılmış ki "YADA TAŞI" ile yağmur yağdırma ve aynı zamanda rüzgâr estirme yeteneklerine sahipmiş.
İ-chi Ni-shu-tu'nun babaları, YAZ ve KIŞ TANRILARI (!) olan iki karısı varmış. Bu iki kadından birisi dört çocuk doğurmuş:
Birisi Leylek (ya da kuğu ) olmuş
İkincisi Kırgız imiş. (Moğolistan'ın kuzey doğu tarafından bulunan A-Fu ile Kem nehirleri arasına oturmuş.)
Üçüncüsü (adı belli değil) Yenisey nehrinin kıyılarına yakın Chu-Chin suyu boyunda yurt tutmuş.
Dördüncüsü (adı belli değil) Sayan Dağları'nın batı tarafında olduğu sanılan Chien-shu ve Shin Dağları'nda yerleşmiş.
Bu dağlarda, yıkılan eski devletin reisi olan A-pang-pu'nun bir oymağı yaşıyormuş. Bu oymağın insanları soğuktan çok dertli imişler. Döret kardeşten en büyüğü burada ATEŞİ BULMUŞ ve halkını ıstıraptan korumuş, onları besleyerek hayatlarını kurtarmış. Bundan dolayı diğer üç kardeş, aralarında anlaşarak ateşi bulan en büyük kardeşlerini kağan seçmişler ve "TÜRK" ünvanını vermişler.Gerçek adı Na Tu-liu olan TÜRK'ün on karısı varmış. Karılarının doğurduğu çocuklar soy adlarını annelerinden almışlar Börülü soyu da Türk'ün en küçük karısının soyundan geliyormuş.
Altaylı kavimlerin hepsi ateşi kutsal saymışlardır. Onlara göre ateş, gökten inmiştir ve gök tanrısının oğludur. Ateşin temizleyici özelliği olduğundan zararlı ruhları uzaklaştırır. Bizanslı elçiler ve seyyahlar, iki ateş arasından geçirildikten sonra hakan huzuruna çıkarılmışlardır. Hatta müslüman Türklerde de bu gelenek halâ yaşamaktadır. Başkurt ve Kazak Türkleri bir yağlı paçavrayı tutuşturup, hastanın etrafında "alas, alas" diye dolaştırırlar. Buna "alaslama" denir. Bu kelime Türkiye Türkçesine "alazlama" şeklinde geçmiştir. Anlamı ateşte temizleme demektir.
Eski Türklerin kullandıkları kayın ağacından yapılmış kulübelerde, keçeden yaptıkları ve "yurt-curt-üy" adını verdikleri evlerde en kutsal yer ocak idi. Ocak, bir evde yaşayanların işareti idi ki ocakta yanan ateşin dumanı o yurt'un tepesindeki delikten (tündükten) dışarı çıkardı. Savaşa giden Türk ailesi en küçük erkek çocuğunu ateşin sönmemesi için evde bırakılır ve o çocuğa da "OT-TİGİN / OT-ÇİGİN" (Ateş prensi) derlerdi. Çocuğun görevi ocaktaki ateşi söndürmemek, o evde bir aile olduğunu belirtmekte idi (Bkz. İstiklâl Marşı )
Bundan 50-60 yıl önce, her evde kibrit ya da "kav-çakmak taşı-demir" bulunmadığı için,ocak yakacak olan anneler çocuklarını bir ateş küreği ile komşuya göndererek "köz" isterlerdi. Bugün "Ne acelen var ateş mi almaya geldin?" deyimi o günlerden kalmadır.
Bütün Türk dünyasında aile ocağında yanan ateş her zaman kutludur. Altaylarda ateş su ile söndürülmez. üzerine işenmez, tükürülmez ve ateşle oynanmaz. Kamlar da bazı törenlerde ateş etrafında dönerek, üzerinden atlayarak gösteri yaparlar. Bu geleneğin Türkiye ve Orta Asya Türkleri tarafından hâlâ yaşatılan "Nevruz" törenlerinde yakılan ateş üzerinden atlayarak geleneği sürdürdükleri görülür.
Prof.Dr. Tunce Gülensoy'un
"Barbar Türkler" Kitabından
Ayrıca : http://goo.gl/xms8DY
Resim : http://oyu.kz/
Türk Asya
COMMENTS