"Osmanlı'da Ermenilerin durumu neydi çok mu kötüydü de isyan ettiler" Sohbetin Devamı İçin Twitter'dan Taner Ünal ...
"Osmanlı'da Ermenilerin durumu neydi çok mu kötüydü de
isyan ettiler"
Ermeniler Osmanlı tarihi boyunca en imtiyazlı topluluk
olarak yaşamıştır. Ermenileri toplayan İstanbul'a yerleştiren Fatih sultan
Mehmettir.
Hay adında Türklerin kimlik kaybı ile oluşmuş bir
toplulukken Cemaat olmanın dışında bir özelliği bulunmayan insanları Millet
yapan Osmanlıdır.
Küçük bir topluluk her konuda imtiyaz alarak zenginleşmş
Ülke genelne yayılmış 17 ve 18. Yüzyılda Türk toplumunu iliklerne kadar
sömürmüştür.
Fener Aristokratları’nın Nüfus-Nüfuzu
Hıristiyan nüfus ve nüfuzunun artmasınn en büyük
sebeblerinden biriside Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı darboğazlardan kar
sağlamalarıdır.
Bilhassa Fener aristokratlarının çözüm önerilerinin akılcı
bulunması Osmanlı hükumetleri ile bağlarının gelişmesine neden olur.
Osmanlı Rum Fener Aristokratlarına en yüksek görevleri
verir. Fener Aristokratları Avrupalılarla iş birliğine girerek Osmanlıyı
arkadan vurur.
Bunun neticesinde bir Yunan devleti ortaya çıkar.
İmparatorluk gaflete düşmüş, kurda kuzuyu teslim etmiştir.
Yönetimi ele geçiren bu hainler Yunan devleti ile yetinmez
ve Osmanlıdaki diğer azınlıklara da devlet kurma teşebbüsüne girişirler.
Osmanlı yönetimi Türkler’den başka bir dostu kalmadığını bir
defa daha anlar ve Fener Aristokratı denilen hainlerin görevlerine son verir.
Fener Aristokratları bir kere devleti sömürmeyi meslek ve
ülkü haline getirmişlerdir. Devletin yakasını bırakmazlar.
Bu sefer bu münasebetler sayesinde elde ettikleri büyük
serveti Tefecilerle anlaşarak Osmanlı İmparatorluğu’na borç olarak verdirirler.
Devletin 1860'lı yıllarda aldığı kredilerin çoğu daha önce
kendisinden soyulan paralardır.
Fener aristokratları bu şeklide hem nüfuz elde ederler hemde
servetlerine servet katarlar.
Ermeni Ticareti
Ermenilerin büyük çoğunluğu tefecilikle uğraşıyordu.
Müslümanlar İslamiyet faizi reddettiği için tefecilik işlerine girmediler.
Ermeniler 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı yönetiminde mali
etkinliğe kavuştular.19. yüzyılda sonra en zengin ikinci gurubu meydana
getirdiler.
Ermeniler 17. yüzyılda İran Şahı Abbas'ın gayretleriyle
ticari bir örgüt meydana getirirler. 50 yıl gibi kısa bir süre içerisinde bütün
doğu ticaretini ellerine geçirirler. Öyleki Kapitülasyon zengini Fransa bu
durumdan endişelenir.
18. yüzyıl sonlarında Avrupa’daki sanayinin gelişmesi
mallarının rekabet edilemeyecek fiyatlarla üretilmesi Avrupa'nın nüfuzunu
artırdı.
Piyasayı Avrupalılara kaptırmaktan korkan Ermenileri yeni
arayışlara girer ve İran’dan getirdikleri sermayeyi Tefeciliğe kaydırırlar.
Zaten Osmanlı’daki Ermenilerin hamiliğini yapan İrandaki
Türk hanedanı Ermenilerin tefecilik yapması için de destek olurlar.
1838 Balta Limanı gümrük anlaşması neticesinde
İmparatorlukta meydana gelen iktisadi çöküntü ile Ermenilerin istediği ortam
oluşur.
Ermeni tefeciler hem bürokratlara, hem de devlete borç
vermeye başladılar. Böylece İmparatorluğun sonunui getirecek soygun dönemi
başladı.
Borç Dönemi
Borçlarını ödeyemeyen üst düzey bürokratlar borçlarını
Ermenilere bazı çıkarlar sağlayarak ödemeye başladılar.
Borçlu kalan devlet tavizkâr davranışlar içerisinde kaldı.
Faizi faizle ödemeye başladı Bu durum Ermenilerin yıldızını parlattı.
Hem ekonomide hemde siyasette bir güç haline gelmeye
başladılar. Böylece mevkinin makamın işlerin satılık olduğu bir dönem başladı.
Taşradaki iltizamların ihale bedelinin ödenmesi veya
"önemli mevkilerin parayla satın alınması" önemli meblağlara ihtiyaç
gösteriyordu.
Ancak tefecilikle veya dış ticaretle meydana getirilen
Ermeni sermayesi bu taleplere cevap verebilecek güçtedir.
Herhangi bir iltizamı edinmek veya bir vilayetin valiliğine
ulaşmak için en geçerli yol para haline gelmiştir.
Üst düzey bürokrat olmak için de paraya ihtiyaç vardır; para
da Ermeni tefecilerdedir. Artık çılgınca bir soygun dönemi başlamıştır.
Soygun Dönemi
Ermeniler verdikleri paralara karşı aldıkları imtiyazla
fakir Anadolu insanın bin bir emekle elde ettiği tahıl ürünlerine sahip olurlar.
Ermeni sarraflar tefeciliğe bir de paşaların iş
takipçiliklerini eklerler. Artık devletin bütün işleri Sarrafların arka odalarında
görülür.
Vezirlerin birbirleri ile yaptıkları resmi münasebetler
arasındaki gayri meşru kazançları bile Ermeniler idare etmektedirler.
1830 ile 1860 yılları arasında Anadoluyu gezen İstanbul'da
olayları izleyen yabancı devlet görevlileri yazdıkları kitaplarda şaşkınlıkla olanlara
hayret ve dehşetle bakarken en ince ayrıntılara kadar yapılan soygunu
anlatırlar. (UBICINI A. Bu günün Türkiyesi 1855)
1850'lerden sonra olayları izleyen Namık Kemal Ziya Paşa
Ahmet Cevdet Paşa gibi düşünür ve devlet adamları olanları üzülerek kaleme
alırlar.
Ali Suavinin Ulüm gazetesinde 1870 de yayınlanan ve gözü
önünde cereyan eden bir hadiseyi anlattığı makalesinden nakledelim.
"1857 yılında Bir kadın 20 kuruş değerinde eşyasının çalındığı"nı beyanla Simav Nahiye müdürü Hacı Hafızoğlunun makamına gelir. Durumu anlatır, alanında ismini verir. Nahiye müdürü "Çalınan malın kendisine ait olup olmadığını ispat edip edemiyeceğini" sorar. Kadın boşuna geldiğini anlayınca ağlayarak dışarı çıkmak için geri döner. Artık yemeğini kaynatacağı bir kabı bile kalmamıştır.Hafızoğlu yüksek sesle bağırır "Kadın ve Tescil parasını verde öyle git." der. Kadın bir anda vurgun yemişçesine korkudan titremeye başlar.
Kadın bu parayı öde de öyle git sözünün nereye varacağını bilir yalvarır "Aman ağam bende para olsa 20 kuruşluk malım için niye geleyim" der. Paşa diretir. "60 Kuruş vereceksin... Bak ben senin söylediklerini yazmak için zaman harcadım emek çektim. Şer'an ödemen gerekiyor" der. Şer'an deyince kadın korkudan oturur kalır Kadını kaldırırlar Zabite teslim edilerek müftüye götürülür. Müftü önündeki kitaba bakar ve "Evet senin bu 60 kuruşu şer'an ödemen gerekiyor." der. Kadın yakarır ancak soygun düzeni yürümektedir. Kadın zaptiyenin nezaretinde kasabaya parayı bulmağa gönderilir. Neticede kadıncağızın yanında taşıdığı 10 yaşındaki oğlunu satılığa çıkarılır. Kadıncağızın küçücük oğlu köle pazarında 20 kuruş peşin 40 kuruşa satılır. Kadın borcunun ilk taksitini ödeyerek hayatını kurtarır.
Bu acı olay Anadolu'nun her yerinde tekrarlanmakta Paralar
ise Ermeni tefecilere onlar kanalıyla da Aristokratlara gitmektedir.
Yorum
Türk Milleti yemeğini pişirecek kap bulamazken Boğazlarda
adalarda Türk insanından çalınan paralarla zevki sefa içinde yaşantılar devam
eder.
İşte Türk Milletinin 1200 yıl yaşadığı bu çilelerden sonra
ulaşabildiği Cumhuriyet varlığının teminatı ve en büyük gururudur.
Yüzlerce yıl Türk Milletinin kanını emmiş devşirmeler ve
Gayrı Türk unsurlar eski günlerini yaşamak için Cumhuriyete saldırmaktadır.
Kısa Süre Sonra
Ermeniler kısa sürede devlette dönen bütün kirli oyunların
organizatörü mevkisine ulaşırlar.
Herhangi bir vezir veya bürokrat para istediğinde onlara
senetsiz veya belgesiz borç verirler.
Ermeniler bürokratların bütün ev harcamalarına kadar
organize ederler. Onlardan hesap sormak paşanın veya efendinin aklına bile
gelmez.
Ermeni yapılacak işin fiatını tesbit eder bedeli ödenincede
kişinin isteğini yerine getirmek üzere onu ilgili makama gönderir.
1840'lar Hamilton'un Ziyareti
1840’larda İngiliz araştırmacı Hamilton Tirebolu ve
çevresine gezmek için Tirebolu’nun ağasını ziyaret eder.
Tirebolunun ağası gezdirme görevini Ermeni sarrafına verir.
Ermeni Sarraf'ın elde ettiği imtiyazlar Hamilton'u hayretler içinde bırakır.
Hamilton Nazilliye gittiğinde Aydın Valisi Karaosmanoğlunun
sarrafı tarafından karşılanarak konuk edilir.
O civarda iş yapmak isteyen bütün pamuk ekicileri ve
tüccarlar vali ile yapacakları görüşmelerde önce sarrafa baş vurmak mecburiyetindedirler.
Valiler - Ermeni Sarraf-Tefeciler
Artık valiler bile Ermeni sarraflarla iç içe çalışmaya
başlamıştır. Erzurum Valisi Hacı Mehmet'in mahiyeti işte bu esas üzerine
kurulmuştu.
Vali Hacı Mehmet'in hizmetindeki adam sayısı 150 civarında
iken hareminde de 160 cariyesi bulunmaktaydı.
Paşalığından yarım milyon lira gibi çok önemli bir miktar
gelir temin etmekteyken temin ettiği gelir tefecilerin elinde yok oluyordu.
COMMENTS