ATATÜRK İNÖNÜ KAVGASININ SEBEBİ NEYDİ? 1937 yılında Akdeniz’de bazı ticaret gemileri kimliği belirsiz denizaltılarca torpillenerek...
ATATÜRK İNÖNÜ KAVGASININ SEBEBİ NEYDİ?
1937 yılında Akdeniz’de bazı ticaret gemileri kimliği belirsiz
denizaltılarca torpillenerek batırılmaktaydı ve ayrıca deniz ulaşım güvenliği
de tehlikeye girmişti. Bu duruma karşı alınacak önlemleri görüşüp kararlaştırmak
üzere İsviçre’nin Nyon kentinde 10 Eylül 1937’de uluslararası bir Akdeniz
Güvenliği Konferansı toplanmış Türkiye,
İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya,
Yunanistan ve Mısır devletleri murahhasları uzun
müzakerelerden sonra, anlaşmaya varmak suretiyle Akdeniz sulh cephesi teşkil
edeceğine kanaat getirilen bir pakt imzalamışlardı.
Fakat,
murahhasımız olan Hariciye Vekili Tevfik
Rüştü Aras’ın Hükümet Reisi Başvekil İsmet Paşa dan aldığı talimat ve
direktiflerle imzalamış olduğu bu pakt, tasdik edilmek üzere Atatürk’ün önüne geldi.[1]
Atatürk anlaşma metninin memleket menfaatlerine uymayan
bir durum arz ettiğini görerek, İsmet
Paşa’yı ikaz etti. Atatürk’ün,
memleket menfaatlerine aykırı olduğunu ileri sürdüğü nokta:
“Paktı imzalamış olan büyük devletlerin lüzum gördükleri takdirde, bizi silah kuvvetiyle müdahaleye sevk edebilme ve böylece durup dururken başımıza bir iş açma hakkını onlara bahşeder”
gibi
bir anlam ifade eden kayıttı.
Anlaşmanın bu manayı ifade eden müphem noktasını İsmet Paşa bu şekilde tefsir etmediği
fikrinde ısrar ettiği halde, Atatürk “Bunun ancak bu manayı ifade edebileceğini
ve bize tarafsızlığımızı ihlal edecek ve boşu boşuna kan döktürecek bir
mecburiyet yükleyeceğini ve binaenaleyh, memleket menfaatleri lehine
olmadığını” ileri sürüyordu.
Bu anlaşmazlığı giderebilmek maksadıyla, keyfiyet tekrar Nyon’da bulunan Hariciye Vekilimizden
sorulunca, alınan cevap;
“Paktın da bu şekilde İsmet Paşanın direktifine uyularak alelacele imzalanmış bitmiş olduğu” şeklindeydi.
Tam bağımsız ve bağlantısız bir politika izlenmesi
taraftarı olan Atatürk, Tevfik Rüştü
Aras ile direkt münasebete geçerek muhtelif yazışmalar yaptı. Batıyla
yanlış bir ilişki tesis edildiği endişesiyle 18 Eylül 1937 tarihinde T.B.M.M.
de sert bir konuşma yapmak üzere Ankara’ya hareket etti. İlginç bir durumda meclisin toplantı
saatinden 18 saat önce kendisine bildirilmesiydi!!!
Atatürk Meclise geldiğinde 2 saat evvel Meclisin
toplandığını ve gerekli kararlar alınarak meclisin dağıldığını görmüş ve öfkeye
kapılmıştı.
Tekrar Orman Çifliğine dönüp orada bir kahve içtikten
sonra, İstasyona gelen Atatürk’ü uğurlamak üzere gelen Milletvekilleri,
Bakanlar, meraklılar tren garını hıncahınç doldurmuşlardı. Trenin hareketine
çok az zaman vardı. Atatürk, İsmet Paşa’yı elinden tutarak:
“Paşam, siz de benimle geliniz. Nasıl olsa Dil Kurultayında bulunacaksınız!.” Dedi.
İsmet Paşa duraksadı:
“Yarın gelecektim,bir takım işlerim var Paşam.” Dedi.
Atatürk
“Bugünün işini yarına bırakma demişler. Sizinle görüşeceklerim de var”
diyerek İsmet
Paşa’yı kolundan tutmuş ve kendisiyle birlikte trene bindirmişti. Tren hareket
etti. Atatürk yemek vagonuna uğramadan doğru kompartımanına yürüdü. İsmet Paşa
ile birlikte içeri girdikten sonra kapıyı örttü. Bu konuyu yakından izleyenler,
bazı duyuntulara göre, bazı şeyler söylemiş ve yazmışlardır. Fakat hiç birine,
“kesin” gözü ile bakmak mümkün değildir. Bilinen bir şey varsa o da, Atatürk’ün
İsmet Paşa’ya
“Görev arkadaşlığımız bitmiştir. Ama dostluğumuz devam edecek”,
dedi. İnönü, iki eliyle yüzün
kapadı. Atatürk:
- “Dinlenmelisiniz”
dedi.Sonra, Umumi Katibi Soyak’ı çağırdı:
“İsmet Paşa biraz yorgun. İki ay dinlenecek ve yerine bir vekil bırakacaktır.
Atatürk İnönü’ye dönerek:
-Yerinize kimi münasip görürsünüz?.
diye sordu.
Ertesi sabah tren Haydarpaşa garına girdiği zaman,
Atatürk’ün manevi kızı Afet Hanım da karşılayıcılar arasında idi. Atatürk’ün
elini öptükten sonra İsmet Paşa’ya döndü:
“Sarayda odanızı hazırlattım, Paşam..”dedi.
Fakat İsmet Paşa, bu söze bir karşılık vermeden Atatürk
konuştu:
- “Paşa evinde istirahat edecektir.”[2]
Atatürk
Tam Bağımsızlığımıza ufak bir gölge dahi düşmesine tahammül göstermeyerek 20
yıllık silah ve çalışma arkadaşı Başvekil İsmet İnönü’yü yönetim dışı
bırakmaktan bir an bile tereddüt etmemiştir. İşte Milliyetçilik- Ulusçuluk
budur…
[1] İnönü bu konuda şöyle diyordu. “Tevfik Rüştü konferansta bazı teklifler,
teşebbüsler yapıyordu. Bunlar bizim verdiğimiz talimata uygun değildi.
Soruyordum nereden çıktı bu. Atatürk haber veriyormuş ona dediler....”A.İpekçi:
s.13. Aynca bkz. İ.İnönü; Defterler, C.
I, s. 251.
[2] Geniş bilgi için Hasan Rıza Soyak Atatürk’ten
hatıralar C.II Sayfa 659-682 [2] Feridun Kandemir Siyasi
Dargınlıklar Cilt 6 Sayfa10- 25
COMMENTS